Bir Yunanlının Kaleminden Gerçekler: “Türkiye Sınır Bölgesini Kalkındırdı”
“Türkiye sınır bölgesini kalkındırdı, Miçotakis ise Atinalılara sınırları koruduğu hikayesini anlatıyor”.
“Türkiye Sınır Bölgesini Kalkındırdı, Miçotakis İse Atinalılara Sınırları Koruduğu Hikayesini Anlatıyor”.
Dedeağaç’ta faros-24.gr haber portalı sahibi ve aynı zamanda 2019 yılından bu yana SİRİZA Partisinin Meriç (Evros) bölgesinde partinin çalışmalarını koordine etmekle sorumlu olan ve eski Tichero (Bıdıklı) Belediyesi Meclis Balkanı Spiros Dedoğlu, kendi sayfasında bir makale kaleme aldı.
Dedoğlu makalesinde, Edirne, İpsala kısacası Türkiye tarafındaki yerleşim birimlerini ve son yıllara bölgedeki yaşanan hızlı kalkınmayı Yunanistan tarafıyla kıyaslıyor. Atina’ya sitemde bulunuyor. Dedoğlu, “kalkınma olmadan, azalan şehirler ve köylerle sınır koruması olamaz. Önce değiştirmemiz gereken felsefemiz ve zihniyetimizdir.” Diyor.
Spiros Dedoğlu, “Evros’un batısında ve doğusunda yaşananlara bakıldığında, Rum tarafından gerçeğin ve küçüklüğün algılanmasının imkansızlığı görülebilir. Türk devleti Avrupa tarafındaki topraklarıyla nasıl başa çıktı, nerede farklı bir profil göstermeye çalışıyor, sınırdaki kasaba ve köylerini nasıl destekledi.” İfadelerini kullanarak Batı Trakya’da yaşanan geri kalmışlığı ve gerçekleri bizzat aktarıyor.
İşte BİRLİK Gazetesi o yazıyı siz değerli okurlarımız için derledi:
“Meriç Nehri’nin doğusunda ve batısındaki gelişme – Üzüntü ve endişeye neden olan bir hesap.”
Atina merkezinden Meriç ve Trakya meselesine köklü bir yaklaşım sorunu, yerel temsilin siyasi açığıyla birlikte, durumu bölgemiz için “kırmızı alarm” düzeyine getirdi, bu da acil önlemlerin alınması anlamına geliyor. Bu aynı zamanda çok tatsız gelişmelerden kaçınmak için gereklidir.
Evros’un batısında ve doğusunda yaşananlara bakıldığında, Rum tarafından gerçeğin ve küçüklüğün algılanmasının imkansızlığı görülebilir. Türk devleti Avrupa tarafındaki topraklarıyla nasıl başa çıktı, nerede farklı bir profil göstermeye çalışıyor, sınırdaki kasaba ve köylerini nasıl destekledi.
Son 30-40 yılın karşılaştırmasını iyi niyetle, boşvermeden ve soğukkanlılıkla yaparsak, mutlaka hissedeceğimiz duygu hüzün olacaktır.
Edirne’nin karşısında yer alan Nea Orestiada-Kumçiftliği (mitolojiye göre Orestes tarafından yaptırılmış ve bugünkü Orestiada adını almıştır). Evros’un direği olmalıdır, karşısındaki Türk şehrinin hayranlık uyandıran rakibi olmalıdır, ama ne yazık ki Orestiada çok geride.
2014 nüfus sayımına göre yaklaşık 170.000 nüfusa ulaşan Edirne’de hemen hemen tüm okullar bulunmaktadır. Sırasıyla Orestiada 2011 nüfus sayımına göre 18.456 nüfusa sahip, sadece iki okul (Ormancılık, Kırsal Kalkınma) vardır.
Evros’un doğusundaki şehirde üç Tarım Endüstrisi, Yunanistan’ın Kuzey Evros şehrinde ise hiçbiri yok. Sadece kapanmış bir şeker endüstrisi var.
Edirne İli sakinleri, kendilerine barınma ve yiyecek sağlandığı için kendi Üniversitelerinde ücretsiz olarak eğitim görebiliyorlar. Eğer kendi yaşadıkları şehirdeki Üniversiteden İstanbul’daki okullara giderlerse bu ayrıcalığı otomatik olarak kaybediyorlar. Devletin sınırlarını desteklemek için ne teşvikler verildiğini kişi anlayabiliyor.
Orestiada’da, Kerameos yasası ve bu yıl Üniversitelere 9.000 daha az öğrenci alınması kararının ardından bölgedeki iki okul kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Okul müdürlerinin çıkarları ulusal meselelerde bile tökezlemiyor, Sayın Miçotakis’in hükümeti devlet okullarının derecelerini kolejlerle eşitledikten sonra onları ve “müşterileri” bulmak zorunda.
Karşısında İpsala olan kendi köyüm Tichero’dan (Bıdıklı) bir örnek daha getireceğim, facebook’ta bununla ilgili bir paylaşım yapmıştım.
30-40 yıl önce Tichero’nun yaklaşık 3.000 nüfusu ve İpsala’nın da yaklaşık 2.000 nüfusu vardı. Bu iki köyle nispeten aynı nüfusa sahipti. Bugün fark korkunç, çünkü Türk köyü 8.500 nüfuslu bir şehir haline geldi. Tüm bölge 30.000 nüfusa sahip. Rum köyü ise 2011 nüfus sayımına göre 2.300 ve eski belediyenin tüm bölgesi 4.000 nüfusa sahip.
Tichero’da Piraeus Bank şubesi kısa süre önce kapatıldı, bölge sağlık ocağı son 2 yıldır az personel sayısıyla hizmet verirken, 70 yıllık faaliyetin ardından postane hizmetleri haftada iki kez açılıyor.
İpsala’da ise Sağlık Ocağı bulunmaktadır ve 4 yıllık bir üniversite okulu hizmete açılmıştır, meslek okulu ise uzun yıllardır faaliyet göstermektedir.
Yine farklılıklar büyük. Aynı durum Evros (Meriç) boyunca tüm şehir ve köylerde yaşanıyor. Tipik bir Didimoticho (Dimetoka) örneği var ki, okulsuz kalmış gibi görünüyor.
Bizden farklı olarak Türkler sınırlarına yatırım yapıyor. Atina merkezli devlet, Evros’un (Meriç) eski Yunan filmlerinde en iyi şekilde anlatıldığı gibi tayinlerin yapıldığı sürgün bölgesi zihniyetinden dışarıya çıkamıyor gibi görünüyor.
Bölgemizin ve bir bütün olarak Trakya’nın (Batı) kalkınmasıyla ilgili zamansız bir sorun, yalnızca finansal çıkarların ve partizan çıkarlarının kârını gören neoliberal Kiriakos Miçotakis hükümeti tarafından daha da kötüleşiyor, bu yüzden Evros’u (Meriç) iletişim arayışlarının sunağında feda ediyor.
Kendisinin (Miçotakis) de dediği gibi, Batı’nın “gelişmiş” ileri karakolu, devlet bütçesine yük olan, yani ulusal kaynaklardan gelen parayla yapılan çitlerle, sınırları korumayı başaramıyor. Yaptığı tek şey, Atina sakinleri ve büyük şehirlerdeki insanlara sınırları kapattığı “hikayesini anlatmak”.
Oysa çitlere harcanan parayla Didimoticho’dan (Dimetoka) Feres’e (Ferecik) kadar gerekli tüm sulama sistemlerini inşa edeceklerdi.
Orban ve Visegrad ülkelerinin onbaşısı, barınma yapıları inşa ediyor ve Avrupa Komisyonu tarafından önerilen yeni göç ve sığınma anlaşmasının uygulanmasını ve göçmenlerin tarandığı sınır bölgesinin Avrupalı olmayanlara dönüştürülmesini dört gözle bekliyor. Avrupa topraklarına girmiş sayılmayacakları için yer değiştirebileceklerdir.
Trakya ve Evros’un, Trakya’daki Partiler Arası Komitenin raporunun sona ermesinden sonra SYRIZA tarafından sunulan stratejik planın kullanılmasına ve acil önlemlere ihtiyacı vardır.
Her bölgenin özelliklerini ciddiye alacak yerel planlara ihtiyaç olduğu kesindir. Evros (Meriç) ve Trakya’daki (Batı) önceliklerin yeniden tasarlanarak, bölgenin ulusal önemini ciddiye alarak kırsalın canlandırılması, bir sonraki ilerici hükümetin ilk kaygısı olmalıdır.
Kalkınma olmadan, azalan şehirler ve köylerle sınır koruması olamaz. Önce değiştirmemiz gereken felsefemiz ve zihniyetimizdir.”