“Türkiye-Libya Mutabakatı Geçersiz ve Hukuken Yok”
"Yunanistan güçlü bir konumdadır ve bu dönem kronik sorunlarımızın çözümü için tarihi bir fırsat penceresidir. Yunanistan ile Türkiye arasında siyasi iletişim kanallarının varlığı nedeniyle krize yol açmadan anında çözülen Kasos (Çoban ada) olayı, eğer deniz bölgelerini yani kıta sahanlığı ve MEB'i sınırlandırmış olsaydık asla böyle bir şey meydana gelmeyecekti."
Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis, “Real FM” radyo istasyonuna verdiği röportajda Çoban Adası olayına atıfta bulundu. Gerapetritis, Türkiye ile ilişkiler, Kıbrıs konusu ve Türkiye-Libya mutabakatına yönelik değerlendirmelerde bulundu, önemli konuları dile getirdi.
Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis özetle şunları dile getirdi:
“Türkiye-Libya mutabakatı geçersiz ve hukuken yok”
“İtalyan gemisinin incelemesi tamamen başlangıçtaki ilk plana göre tamamlanarak, sadece karasularımızda değil, Yunanistan Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin uluslararası sularında da gerçekleştirildi.
Türkiye, Türk-Libya mutabakatı temelinde Doğu Akdeniz’in daha geniş bölgesinde egemenlik haklarına sahip olduğunu düşünüyor; Türkiye-Libya mutabakatı, dört yıllık Türkiye-Libya mutabakatı geçersiz ve hukuken yok. Hukuki sonuç doğurmuyor ama Türkiye bunu kendi politikasının temeli olarak görüyor.
Türkiye hak aldığını düşünüyor ve bu alanda Yunanistan ve Kıbrıs (Güney) adına herhangi bir soruşturma yapılamayacağı mesajını vermek istiyor. Biz bu konuda kararlıyız. Araştırmaların devam edeceğini ve tamamlanacağını belirtmiştik. Ve tam olarak olan da buydu. Size, geçmişte de benzer olaylarda savaşın eşiğine geldiğimizi hatırlatmak isterim. Çok fazla bir gerginlik vardı. Bu gerginlik her iki filoyu da bütünüyle Ege ve Doğu Akdeniz sularında bulunmasına neden oldu. Bu defasında ise 24 saat içinde tamamıyla gerginlik basıncının düşürülmesi yaşandı, hiçbir devriye gemisi bir birine yaklaşmadı, sıcak olay tehlikesi yoktu ve günün sonunda arama tamamlandı.
Türkiye haklarının olduğunu düşünüyor ve bu alanda Yunanistan ve Kıbrıs (Güney) adına herhangi bir araştırma yapılamayacağı mesajını vermek istiyor. Ancak bizim bu tutumumuz taviz vermek değil, aynı zamanda tam tersi. Yüklenici firmanın ilk baştaki planlamasına göre yapılmış olup, mutlaka fayda etkisi üretilmiştir. Ayrıca buranın bizim MEB’imiz olduğuna dair açıklamamızı da yaptık.
Yunanistan güçlü bir konumdadır ve bu dönem kronik sorunlarımızın çözümü için tarihi bir fırsat penceresidir. Yunanistan ile Türkiye arasında siyasi iletişim kanallarının varlığı nedeniyle krize yol açmadan anında çözülen Kasos (Çoban ada) olayı, eğer deniz bölgelerini yani kıta sahanlığı ve MEB’i sınırlandırmış olsaydık asla böyle bir şey meydana gelmeyecekti.
Geminin geri çekildiği ve geri döndüğü iddiası yalandır. Gemi yapmayı planladığı tüm araştırmaları tüketti. Kasos’ta (Çoban ada) Yunanlıların geri çekilmesi gibi bir durum söz konusu değildi. Tam tersi. Yunanistan şu anda Münhasır Ekonomik Bölge’de, incelemelerini tamamladı ve ortaya herhangi bir kriz çıkmadı.
Bugün Türkiye ile tatmin edici bir aşamadayız, binlerce yasadışı uçuşlar ve Yunan hava sahası ihlallerinden sonra şu an sıfıra ulaştık. Çünkü şu anda krizlerin yaşanmaması, sıcak çatışma ve savaş riskinin ortaya çıkmaması için gerilimi azaltabiliriz. Çünkü şu anda yasadışı göçü faydalı bir şekilde yönetiyoruz. Çünkü bu işbirliği sayesinde yasa dışı hareketliliğin devreleri kırılabilir ve kırılıyor da.
Yunanistan, egemenliğinin tartışmadığımız hiçbir aşamasından asla geri çekilmeyecektir. Öte yandan, koşullar olgunlaştığında umarım daha ciddi olanlara da girebiliriz, bir tartışma yürütebiliriz ki, bunun onlarca yıldır sürdüğünü hatırlatmak isterim. 64 turluk keşif amaçlı temaslar oldu ve her seferinde en yeni tur bir öncekinden daha kötü geçiyordu. Tarafların dile getirdiği pozisyonları en uçtu.
“Yunanistan’ın aklında savaş değil, barış ve refah var”
Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir eylemi kesinlikle askıya alınmadı ve uluslararası hukukun izin verdiği ölçüde savaş uçakları Ege’de uçmaya devam ediyor.
İki ülke arasında Güven Artırıcı Önlemler konusunda, üst düzey bir diplomatın sorumluluğu altında başta ordu olmak üzere askeri tatbikatların sınırlandırılması yönünde sürekli bir müzakere var, ancak bu kesinlikle Silahlı Kuvvetlerin savaş kabiliyetinin düşürülmesi veya geri çekilmesi anlamına gelmiyor.
Silahlı Kuvvetlerin savaş kabiliyeti, silah sistemlerinin geliştirilmesini gerektiriyor ve F-35’ler şu anda savunma amaçlı üstünlük sağlayan çok modern silahlardır.
2019 yılında biz görevi devraldığımızda Türkiye F-35 programındaydı. F-16’ların modernizasyonu programına bile girmemiştik. Ve bugün biz konuşurken Yunanistan F-35 programındadır, F-16’yı Viper’a yükseltmiştir ve Türkiye F-35 programının dışındadır.
Ben ve tüm hükümet kabinesi, Milli Savunma Bakanı da dahil olmak üzere, Yunanistan’ın tabii ki de Türkiye ile müzakereler halinde olduğu konusunda kesinlikle özdeşleşmiş durumdayız. Yunanistan faydalı ve verimli bir diyalog olmasını istiyor. Yunanistan’ın aklında savaş değil, barış ve refah var.
Diğer yandan tarihi ve özellikle Türkiye’nin Kıbrıs’taki tarihi sorumluluklarını da göz ardı edemeyiz. Ve egemenliğimizi ilgilendiren, ulusal kırmızı çizgilerin olduğu konularda hiçbir şekilde gelip taviz veremeyiz. Uzlaşmacılarla vatanseverler arasındaki ayrımcılık ülkeye ulusal felaketler getirdi. Bu nedenle her zaman faydalı olmanın önemli olduğu kanaatindeyim.
“Hedef, Kıbrıs meselesine ilişkin tartışmaların yeniden başlatılması”
Uzun bir süre mutlak bir sessizlik ve hareketsizlik vardı. Son bir yıldır Kıbrıs (Güney) Cumhuriyeti ile özdeşleşerek hem BM hem de AB ajandasının gündemine yükseltilmeye çalışılıyor. İkisi de oldu. Haziran 2023’te Avrupa Konseyi Sonuçları’na AB’nin Kıbrıs sorunun çözümünün tüm aşamalarına dahil olacağına dair bir hüküm eklendi. Ve elbette BM, genel sekreter aracılığıyla Kıbrıs meselesine öncelik verdi. Kıbrıs’a özel bir elçi atadı ve şu anda Kıbrıs meselesinin ilerlediği konusunda çok net bir tutumu var. Hedef, iki taraf arasında iki bölgeli iki toplumlu federasyona ilişkin BM kararları temelinde müzakerelerin yeniden başlatılmasıdır.
Türkiye’nin zaman içindeki konumu çok daha ters uçta, karşı uçta, yani egemen eşitlik dedikleri iki devletli çözüm konumunda oldu. Bu, kararlarda tanımlandığı şekliyle Uluslararası Hukuk çerçevesinin dışında kalan bir şeydir ve bu nedenle kabul edilemez. Bu aşamada önemli olan ve hepimizin üzerinde yoğun şekilde çalıştığı konu, görüşmelerin yeniden başlatılmasıdır. Çünkü müzakere olmazsa çözüm de olmaz.
Kıbrıs birlik olmak zorundadır. Türkiye tarafından yapılan açıklamalar veya yapılan operasyonlar ne olursa olsun, önemli olan, Kıbrıs meselesiyle ilgili müzakereleri başlatabileceğimize dair geçerli bir umudum ve biraz iyimserliğim var. Hedef sürdürülebilir olacak, faydalı olacak ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözümün bulunmasıdır.”
“Uluslararası toplum Ukrayna’da, Kıbrıs’ta, Orta Doğu’da ve her yerde ortak bir tavır sergilemeli”
Şu anda tüm Avrupa Birliği Ukrayna’da barışı sabırsızlıkla bekliyor. Ve Ukraynalıların kendileri de kesinlikle bunu arıyorlar. Sorun, bu çözümün Rusya’nın saldırganlığını mı haklı çıkaracağı, yoksa kendini savunan Ukrayna’yı mı haklı çıkaracağıdır. Yani şu anda gelip Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik indirimler başlıyor dersek bunun tarihi bir emsal teşkil ettiğini hepimiz anlıyoruz.
Dış politikamızda çifte standart olamaz. Biz uluslararası hukukun savunucusuyuz, savunucunun destekçisiyiz, devletlerin toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin destekçisiyiz derken bunlarda indirime gidemeyiz. Çünkü zamanı geldiğinde, zaman geldiğinde, Yunanistan’ın ve bu konulara karşı çelişkili tavır sergileyen her ülkenin, bu konunun gündeme getirilmesinde artık meşru bir menfaati olmayacaktır.
Çünkü ancak bu şekilde güvenilirlik kazanır ve uygulama açısından ortak standartlara sahip olur. Bu nedenle açık olacağız. Evet, Ukrayna’da çözümü arıyoruz. Bütün AB ve Batı dünyası bu barışı arıyor. Öte yandan bu barışın Ukrayna için saldırganı haklı çıkaracak bir bedel ödemesini de kabul edemeyiz.
Yunanistan, önemli girişimlerle Ortadoğu konusunda AB’nin en aktif ülkeleri arasında yer alıyor. Şu anda benim önerim üzerine, arabuluculuk rolünü üstlenecek Euro-Arap Dışişleri Bakanlarından oluşan bir Görev Gücü kuruluyor. Bizim önerimiz üzerine, Filistin Yönetimi’ne uzmanlık sağlanarak ertesi gün Filistin’in yönetimini devralmak için gerekli kurum ve prosedürlerin oluşturulması sağlanıyor.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı uzmanlık sağlama girişimini üstlendi. Ve bizim teklifimizle AB olarak bugün ya yaralı olan ya da temel ihtiyaçlardan mahrum olan Filistinli çocukları almak ve yardımcı üzere harekete geçtik.”