Batı TrakyaEditörün Yazıları

“Davasına İhanet Edenler Unutmamalıdır Ki, Hainliğiniz Pazarda Satılana Veya Bir Yavuz İle Karşılaşana Kadardır“

"Davasına ihanet edenler unutmamalıdır ki, hainliğiniz pazarda satılana veya bir Yavuz ile karşılaşana kadardır. Yavuz ile karşılaşıldığında boynun uçurulması kaçınılmazdır. Ondan sonra ağlayıp sızlamanın ve geriye dönüp bakmanın yararı olmayacaktır. Zira Yavuz ile karşılaşan hain kekliğin, af dileme hakkı da yoktur."

Bu hikaye beni her zaman düşünceye sürükler. Belki birçoğumuzun okuduğu bir hikayedir. Ama öyle zamanlar gelir ki, sanki hikayeler de gerçeklerin içinden çıkageldiğini ispat eder ve doğrular.

İşte ağaşıda okuyacağınız bu hikaye, Batı Trakya’daki Türkçemizin dilinden yazarsam çok ağır kaçar. En iyisi hikayeyi önce siz okuyun, yorumu da siz kendi dilinizden yazarsınız. Tabii ki de bunun bir hikaye olduğunu da unutmayalım…..

“SOYUNA İHANET EDEN KEKLİK”

Ölen benim.

Susan ben.

Göz göre göre ihanete çanak tutan sen.

Ağlayan ben.

Şov yapan sen.

Toprakta gül açan ben.

Türk’e kefen biçmeye kalkışan sen.

Vatan için can veren ben.

Tabut başında timsah gözyaşı döken sen.

İçi yanan ben.

Şehitlik kutsal deyip gülücükler saçmaya devam eden sen.

Yetmedi mi öldüğümüz?

Hikayeyi hepiniz bilirsiniz. Bir yerlerde okudunuz veya dinlediniz. Bir de buradan okuyun istedim. Sıradan bir hikaye değil çünkü.

“Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdil-i kıyafetle Kuşlar Çarşısı’nı gezer.

Burada, avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.

Bir ara Yavuz Sultan Selim’in gözü kekliklere ilişir…

Bir grup kekliğin kafesinin üzerindeki yazıda “Tane işi satış, fiyatı 1 altın” yazıyor.

Hemen yanıbaşlarında, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır.

“Hayırdır” der satıcıya ve sorar: “Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?”

Satıcı, “Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor” der. “Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar” diye de ekler.

Padişah “Satın alıyorum” der ve 500 altın verir.

Parayı verir ve hemen oracıkta kekliğin kafasını koparır.

Adam şaşırıp, ”Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi” diye dövünürken; Padişah gürler: “Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç ölümdür.”

Hikayeyi her okuduğumda farklı farklı duygulara tercüman olur bende. Ruhumu yaralar okudukça.

İhanetler gelir aklıma. Elli yıllık bir kavganın ne hallere düştüğünü görür isyanın doruklarına çıkarım.

Kendi soyuna ırkına açıktan bu kadar ihanet eden insanların nasıl olur da başımıza geçer diye hayıflanırım kendi kendime.

Hayallerimizle birlikte yarınımız çalan kenef bekçilerini başımıza nasıl musallat ettik diye uykularım kaçar.

Oysa davasına ihanet edenler unutmamalıdır ki, hainliğiniz pazarda satılana veya bir Yavuz ile karşılaşana kadardır. Yavuz ile karşılaşıldığında boynun uçurulması kaçınılmazdır. Ondan sonra ağlayıp sızlamanın ve geriye dönüp bakmanın yararı olmayacaktır. Zira Yavuz ile karşılaşan hain kekliğin, af dileme hakkı da yoktur.

Davasını dava arkadaşını satanlar gün gelecek kendinizi pazarladığınız siyaset pazarında bir ASİL TÜRK gelecek ve ihanetin hesabını soracaktır.

 

Kaynak: Doğan Ay

Haberin devamını oku

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Rastgele Haberler

Başa dön tuşu