Miçotakis: “Türkiye İle Mümkün Olan En İyi İşbirliğini Yapmak İstiyoruz”
"Türkiye ile mümkün olan en iyi işbirliğini yapmak istiyoruz. Ancak şu anda tek görevim ülkemin güvenliğini her ne pahasına olursa olsun savunmak.”
Yunanistan Başbakan Kiriakos Miçotakis, Fransız dergisi “Le Point” ve gazeteci Alexia Kefalas’a Yunanistan-Türkiye ilişkileri hakkında konuştu.
Fransız “Le Point” dergisine konuşan Yunanistan Başbakan Kiriakos Miçotakis, “Yunanistan’ın egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün sorgulanmasını kabul etmeyeceğim. Türkiye ile mümkün olan en iyi işbirliğini yapmak istiyoruz. Ancak şu anda tek görevim ülkemin güvenliğini her ne pahasına olursa olsun savunmak.”
Miçotakis dergisine verdiği röportajında şu ifadeleri kullanıyor:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan söz alarak Yunanistan’a parmağını salladı ve Akdeniz’deki istikrarsızlıktan sorumlu olmakla suçladı. Daha önce Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’e böyle bir şey olursa cevap hakkımı kullanacağımı bildirmiştim. Ve gerçekten de bu oldu. Bu nedenle, tüm sorumlu liderlerin yaptığı gibi, Sayın Erdoğan’ı Uluslararası Hukuk temelinde ciddi bir diyaloğa davet ederken, mevcut gerilimlere ve zorluklara kimin neden olduğunu vurgulama fırsatım oldu. Her halükarda, 40’tan fazla devlet ve hükümet başkanının önündeki bu yüzleşmenin açıklayıcı olduğuna inanıyorum. Mevkidaşlarım saldırganın gerçekte kim olduğunu görme fırsatı buldu. Şimdi, artık her şey herkes için net.
Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık imalarda bulunuyor ve şimdi de geceleyin ülkemi işgal edebileceğini söylüyor ve Türkiye’nin ‘onların seviyesinde değiliz’ diye Yunanistan ile konuşamayacağını da ekliyor. Belki de iç siyasi amaçlar, seçim amaçları için kullanılan dilsel bir abartıdır. Ancak aynı zamanda, bu açıklamaların Yunanistan’a yönelik saldırgan ve yayılmacı bir yaklaşımı teyit ettiğini de göz ardı edemeyiz. Türk provokasyonları, Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden bu yana ilk kez kendi kıtasında bir savaşla karşı karşıya olduğunu gösteren mevcut durum ışığında analiz edilmelidir. Siyasi bir topluluk, paylaşılan değerlere ve ilkelere dayanır. Bir ülkenin toprak egemenliğine yönelik herhangi bir tehdit, özellikle mevcut uluslararası koşullar altında ciddiye alınmalıdır. Son zamanlarda benzeri görülmemiş saldırgan bir dille, ülkeme ve kişisel olarak bana karşı çirkin ifadelerle Türk retoriğinde yadsınamaz bir yükseliş var.
“Asla saldırganlığı arttırma oyununu oynamayacağım”
Yunanistan için, ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların barışçıl çözümü için tek yol olarak Uluslararası Hukuku, sınırların dokunulmazlığını ve diyalog ilkesini koruması gerekirken, Türkiye ile tek bir farklılığın olduğunu, bu da deniz sınırlarının, kıta sahanlığının ve münhasır ekonomik bölgenin (MEB) sınırlarının belirlenmesidir. (Bu anlaşmazlığı) çözmek için elimizde sadece bir yol var ve bu yol Uluslararası Hukuktan başkası değildir. Birbirini tanımayan iki ülke olan Lübnan ve İsrail, aralarındaki farklılıkları çözmeyi başarırsa eğer, Türkiye ile aynı şeyi yapmamamız için hiçbir neden göremiyorum.
İki NATO üyesi arasında silahlı bir çatışma prensipte düşünülemez. Ancak, mevcut durumun doğasında var olan tehlikeleri hafife almamalıyız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her saldırgan provokasyonuna bilinçli olarak tepki vermemeyi seçtim ve asla saldırganlığı arttırma oyununu oynamayacağım.
Aksine, Birleşmiş Milletler platformunda belirttiğim ve tekrar ettiğim gibi, uluslararası hukuk temelinde diyalog kapısı her zaman tarafıma açıktır, ancak Yunanistan’ın egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün sorgulanmasını kabul etmeyeceğim. Türkiye ile mümkün olan en iyi işbirliğini yapmak istiyoruz. Ancak şu aşamada tek görevim ülkemin güvenliğini her ne pahasına olursa olsun savunmak.
“Silahlı Kuvvetlerimizi savunma mantığında modernize ediyoruz”
Yunanistan’ın savunmasını sağlama hakkını kimse inkar edemez. Yunanistan son yıllardaki ekonomik kriz nedeniyle Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonuna yatırım yapamadı. Artık mali durumumuz açıkça iyileştiğine göre, bir modernizasyon programı ile ilerlemek normal, ancak her zaman savunma mantığı içinde. Bu alanda Fransa ile yaptığımız işbirliğinden sadece mutlu olabilirim. Ülke, savunma teçhizatı alımı açısından, ihtiyaçları ve mevcut kaynakları temelinde dikkatli bir planlama ile ilerliyor.
GSYİH’nın %2’sini aştığımız doğrudur. Ancak ihtiyaçlarımıza ve mevcut kaynaklarımıza göre dikkatli bir planlama yapıyoruz. NATO üyesi olarak 2014 Savunma Yatırım Programı hükümlerine göre hareket ediyoruz. Biz hiçbir koşulda Türkiye ile bir silahlanma yarışına girmek istemiyoruz, ancak egemenliğimizi baltalamaya yönelik her türlü girişime karşı caydırıcı bir güç sağlamakla yükümlüyüz. Daha fazlasını söylememe gerek yok.
Ankara’nın Yunan tehditlerine ilişkin iddiaları üzerine, Aslında tam tersi olurken, Türkiye’nin adalarımız tarafından tehdit edildiğini iddia etmesi sorumsuzluktur. Burada Türk ordusunun 1974’te Kıbrıs’ı işgalini hatırlatıyorum, bu ülke bugün hala işgal altındadır. Bu yüzden tekrar ediyorum, komşumuzla olabilecek en iyi ilişkilerin yönüne doğru bakıyoruz, ancak Ankara, geçmemesi gereken aşılmaz bir kırmızı çizgi olduğunu bilmelidir. Fransa ile ilişkimizin ayrıcalıklı olduğu doğrudur. Halklarımızın tarihi dostluğun da ötesindedir. Geçen yıl Paris’te imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşmasına dayalı bir ortaklık var. Bu Anlaşma, tehlike durumunda karşılıklı yardım sağlar. Fransa, askeri bir saldırı durumunda Yunanistan’ı desteklemek için müdahale edecek ve bunun tersi de geçerli. Arkadaşım Başkan Emmanuel Macron ile Avrupa’nın geleceği için ortak bir vizyonu paylaşıyoruz.
Rusya-Ukrayna-Enerji
Türkiye, Rusya’ya karşı Batı yaptırımlarına uymayan tek NATO ülkesidir. Bunun yerine, kısıtlayıcı önlemlerimizden büyük ölçüde yararlanıyor. Bu da yaptırımların sonucunu olumsuz yönde etkiliyor. Yunanistan her zaman Uluslararası Hukuk, Adalet ve Özgürlükten yanadır. Rus saldırısının ilk gününden itibaren Ukrayna’ya insani ve askeri yardım göndererek destek olduk. Zor bir karardı, çünkü Yunanistan’ın tarihsel ve geleneksel olarak Rus halkıyla dostluk bağları vardı. Bu savaşın hepimizi ilgilendirdiğini kamuoyuna açıkladım, çünkü esasen bu bir egemenlik ve toprak bütünlüğünün ihlalidir, Uluslararası Hukukun kutsal ilkeleri olan öz egemenlik ve toprak bütünlüğüdür. Bu tür emsallerin yaratılmasına tahammül edemeyiz.
Sonuçta Rusya enerji kaynaklarını araçsallaştırıyor ve tüm Avrupa ülkelerini etkileyen bu ekonomik ve sosyal krize neden oldu. Ayrıca, Yunanistan ve Balkanlar’ın ve neden olmasın Ukrayna’nın ihtiyaçlarını karşılayan, aynı zamanda bir doğalgaz giriş kapısı haline gelen ülkenin kuzeyindeki Dedeağaç limanını da NATO’nun hizmetine sunduk.
Yüzer sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminalinin inşaatının son aşamalarındayız ve Azeri gazını Yunanistan’dan Bulgaristan’a ve oradan Romanya’ya taşıyacak olan TAP doğal gaz boru hattının enterkonneksiyonunu henüz başlattık. Amaç, Balkanlar’ın kendilerini Rus doğalgazından bağımsız kalmalarına yardımcı olmaktır. Avrupalı ve Amerikalı ortaklarımız Yunanistan’ın bu jeopolitik ve jeostratejik konumunu olumlu değerlendiriyor. Nükleer santralimiz yok, dolayısıyla kısa vadede linyit ve tabii ki doğalgaz kullanmaya devam etmek zorundayız.
Atina Rethousa’daki (biri yüzen) iki sıvılaştırılmış doğal gaz istasyonu halihazırda faaliyette ve Dedeağaç’taki 2023’te hazır olacak. Aynı zamanda yenilenebilir kaynaklardan enerji üretiminin hızlı gelişimini sürdürüyoruz.
14 Ekim’de Yunanistan’daki elektrik tüketimi, rüzgar parkları, fotovoltaik paneller ve hidroelektrik santralleri tarafından 5-6 saat boyunca %100 karşılandı. Bu önemli bir adım ve devam etmesini sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
“Yunan makamları hayat kurtarıyor”
Ankara’nın mülteciler konusunda bu suçlamaları yeni değil. Daha henüz Mart 2020’de Türkiye, çok sayıda göçmeni Yunanistan üzerinden Avrupa’ya itmeye çalışarak göç sorununu araçsallaştırdı. Avrupa kurumlarının liderleriyle Türkiye’ye net bir mesaj vermek için sınıra gittik: Avrupa sınırları dokunulmazdır. Yunanistan sınırlarını koruyor ve göçmenlerin yasadışı yollardan Avrupa’ya girmesini engelliyor, ancak insanlık ilkelerine saygı duyuyor, Yunan makamları her gün olduğu gibi risk altındaki göçmenlerin hayatlarını kurtarıyor. Yunan makamları her gün tehlikedeki göçmenleri kurtarmak için ellerinden geleni yapıyor ve 2015’ten beri binlerce hayat kurtardık.
Elbette bugün Ege adalarında göçmenlerin durumu artık eskisi gibi değil. Midilli’deki Moria kampı, o eski, insanlık dışı utanç kampı artık yok. Avrupa Komisyonu ile yakın işbirliği içinde modern altyapılar oluşturduk. Sığınma başvuruları hızlı bir şekilde kontrol ediliyor. Kabul edilirse, sığınma hakkı verilenler ülkemize entegre olabilirler. Şahsen ben, refakatsiz küçüklerin koşulları üzerinde çok çalıştım ki bu da sorunları ciddiye alan STK’lar tarafından kabul edilmektedir. STK’ların büyük çoğunluğu ile iyi bir işbirliğimiz var, ancak bazılarının açıkça bir insan tacir rolünü oynamayı tercih ettikleri ve bunun da onları Yunanistan’ı eleştirmeye ve Ankara’nın temelsiz argümanlarını yeniden üretmeye yönelttiği anlaşılmalıdır.
Türkiye, elbette topraklarında 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaptı, ancak bu, Mülteciler ihtiyaçlarını karşılamak için Birliğin yardım etmek için cömert fonlar sağlaması bir yana, 2016’da AB ile imzalanan Ortak Bildiri’nin hükümlerine saygı duymayı reddetmesini görmezden gelebileceğimiz anlamına gelmiyor.”