“Haydin Be! Haydin İşinize! Kırk Yıllık Kâni Hiç Olur Mu Yani?!’’
Muhteremleri Anthimos, Azınlık insanının kimliği hakkında siz bu söylediklerinize inanıyor musunuz?
Muhteremleri Anthimos, Azınlık insanının kimliği hakkında siz bu söylediklerinize inanıyor musunuz?
Dedeağaç Metropoliti, Dedeağaç’ta yerel bir gazeteye verdiği röportajında söyledikleriyle düşündürüyor ve söyledikleriyle de kendi içinde çelişkiye düşüyor.
Oysa Dedeağaç Metropoliti Athimos, her zaman Batı Trakya bölgesinde barış ve huzur içerisinde yaşanması gerektiğini ve bunun da diğer Avrupa ülkelerine bir model olarak yansıması yönünde görüş belirtiyor. Ancak bu söyledikleri aşağıda söyledikleriyle uyuşmuyor.
Biz BİRLİK Gazetesi olarak, Batı Trakyamızın Gümülcine’sinden Dedeağaç Metropoliti Muhteremleri Anthimos’a şu iki soruyu yöneltmek istiyoruz;
Soru 1: “Batı Trakya’daki Müslüman Türk Azınlık insanını neden “Ellines Musulmani” (Yunanlı Müslümanlar) olarak size göre “vaftiz” ediyorsunuz?
Soru 2: “İncil’imizin dediğine bağlı kalmalıyız. Kim olursa olsun, ne olursa olsun! Onun görüşlerine ya da yaşam tarzına ya katılıyoruz ya da katılmıyoruz, saygı duymalıyız.” Diyorsunuz. Peki Muhteremleri Anthimos, neden Batı Trakya’da asırlarca bu topraklarda namusuyla, şerefiyle, ülkesine karşı “kalleşçe” davranmadan yaşayan Müslüman Türk insanını, İsa Mesih’in ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in dediği gibi “Allah’ın kullarını”, “Yunanlı Müslümanlar” olarak adlandırıyorsunuz da bu insanların etnik kimliğine ve ait oldukları dine saygı ve hoşgörü ile yaklaşmıyorsunuz?
Dedeağaç Metropoliti Muhteremleri Anthimos; bu söylediklerinize siz inanıyor musunuz? Bu insanların kimliklerini siz bilmiyor musunuz? Kendinizi uydurmaca yalan kimliklere inandırmak mı istiyorsunuz?
Boşuna siz bari bir din adamı olarak uğraşmayın! Söylediğiniz gibi İncil’de belirtilenlere, İsa Mesih’in emrettiklerine inanın ve uygulayın. Göreceksiniz bak Batı Trakya’da her şey düzelecek ve esas o zaman barış, huzur ve hoşgörü hakim olacak ve işte o zaman sorunsuz birlikte yaşayacağız.
İşte Metropolit Anthimos’a sorulan soru ve verdiği cevap aynen aşağıdaki gibidir.
Metropolit Anthimos’a sorulan soru: “Muhteremleri, ülkemizde sadece biz Hristiyanlar değiliz, burada Trakya’da olduğu gibi başka dinden ve başka mezhepten de var. Sizce bu insanlara nasıl davranmalıyız ve Metropolitliğimiz bu konuda ne yapıyor?”
Muhteremleri Anthimos’un cevabı ise aynen aşağıdaki gibi oluyor.
“Haklısın, biz neyse ki kapalı ve izole bir toplum değiliz. Nasıl biz Yunanlılar dünyanın her köşesindeysek onlar da Yunanistan’a her yerden geliyorlar. Biz burada Trakya’da, biliyorsunuz, Yunanlı Müslümanlarımız da var.
Ortodoks Kilisesi, herkese barışçıl ve etkili bir şekilde hizmet etmek için İncil’imizin dediğine bağlı kalmalıdır: Sevgi, hoşgörü, kabul, işbirliği ve dostluk. Ortodoks Hristiyan İnancımız için hizmetimizin merkezi Tanrı değil, insandır! Kim olursa olsun, ne olursa olsun! Onun görüşlerine ya da yaşam tarzına ya katılıyoruz ya da katılmıyoruz.
Ilımlı olmayabilecek diğer dinlerin inananlarıyla karşılaştığımızda öfkemizi kaybetmemek için İsa Mesih’in bize öğrettiklerine sadık kalmamız gerekir. Ya da siyasi arayışlar için koltuk değneği görevi gören dinlere rastladığımızda.
Hristiyanların toplumları dengeleyecek, gerilimi tırmandıracak ve kutuplaşmaya yol açmayacak köprüler kurması gerekiyor. Haftalar önce Ortodokslara karşı bir Ortodoks savaşı gördük. Yani anlayacağınız ki sorun sadece bizim başka dinden ve başka mezhepten olanlarla ilişkilerimizde değil. Mesele, hepimizin istisnasız herkesin hakkı olan ilahi bir iyilik olarak barışı sağlamaya odaklanmamızdır.
Bu bağlamda, Metropolitliğimiz Trakyalı Müslümanlarla, Dedeağaçlı Ermenilerle, Holokost kurbanlarının İsrailli torunları vb. ile insani işbirliği ilişkilerini (konferanslar, çalıştaylar vb.) sürdürdüğünü ve sürdürmeye devam ettiğini unutmayın.
Biz onlara “lütufta bulunmuyoruz”, sadece İsa Mesih’in bize emrettiği şeylere sadık kalıyoruz, her insan, kim olursa olsun, her ne ise, esasen bizim kardeşimizdir!”
Dedeağaç Metropoliti Muhteremleri Anthimos; biz yine de atalarımızın bir atasözüyle yazımızı bitirelim ve hafızanıza hatırlatalım:
“Haydin be! Haydin işinize! Kırk yıllık Kâni hiç olur mu Yani?!’’
“Zamanın birinde Kâni adında bir adam yaşamış. Bu gariban, bir Rum kızına aşık olmuş. Öyle ki, ne başında akıl, ne elinde iş kalmış. Bir divane, bir mecnun olup çıkmış. Bir gün Rum dilberin yoluna çıkıp “evlen benimle” deyivermiş.
Rum kızı pek bi açıkgözmüş:
“Benim bir Müslüman ile evlenmem mümkün değil. Babam, kardeşlerim öldürürler beni. Ama çok istiyorsan gel sen Hristiyan ol, ondan sonra evlenelim. Nasıl olsa senin korkacak kimin kimsen yok!” demiş. Kâni düşünmüş taşınmış bakmış ki, başka bir hâl çaresi yok; kabûl etmiş kızın teklifini.
Kızın akrabaları Kâni’yi tuttukları gibi, kiliseye götürmüşler. Beyaz bir çarşafın içine koyup, uçlarından tutarak sallamaya başlamışlar. Bir yandan da şöyle bağırıyorlarmış.
“Eski Kâni, oldu Yani! Eski Kâni, oldu Yani! Eski Kâni, oldu Yani!…”
Böyle böyle kırk kere sallamışlar sonra da indirip: “Tamamdir vre! Sen artik Yani oldun. Vaftiz tamamdır !” demişler.
Bu tuhaf iş, Kâni’nin çok zoruna gitmiş. Bir anda Rum dilbere duyduğu aşkı, sevdayı unutuvermiş. Kendisini çarşafa dolayıp sallayan papazlara ve kızın ağabeylerine hışımla dönüp:
“Haydin be! Haydin işinize! Kırk yıllık Kâni hiç olur mu Yani?!’’ demiş ve bu sevdadan vazgeçmiş.