Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Selanik Ve Atina’da Anıldı
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün aramızdan ayrılışının 84. yılında Selanik, Atina, Pire, Rodos ve Gümülcine'de düzenlenen törenlerle anıldı.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün aramızdan ayrılışının 84. yılında Selanik, Atina, Pire, Rodos ve Gümülcine’de düzenlenen törenlerle anıldı.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk tüm yurtta ve dış temsilciliklerde olduğu gibi 1881 yılında doğup büyüdüğü ev olan Selanik’te de Başkonsolosluk tarafından düzenlenen törenle anıldı.
Yunanistan’ın Selanik şehrinde düzenlenen törenler saat farkı nedeniyle Türkiye’den bir saat sonra başladı. Türkiye saati ile 10:05 Yunanistan saati ile 09:05’te başlayan anma törenleri Selanik Başkonsolosu Efe Ceylan ev sahipliği’nde başladı. Saygı duruşu ve İstiklal marşımızın okunmasının ardından konuşmalara geçildi.
Başkonsolos Efe Ceylan günün anlam ve önemine ithafen bir konuşma yaptı. Başkonsolos Efe Ceylan konuşmasında şunları dile getirdi:
“Bağımsız ve güçlü Türkiye” hedefine ulaşacağımıza inanıyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundayız“
“Değerli Misafirler,
Değerli Öğretmenler,
Sevgili Öğrenciler,
Kıymetli Çalışma Arkadaşlarım,
İstiklal Savaşımızın Komutanı, Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 84. yıldönümünde, düzenlediğimiz anma törenine teşrifinizden ötürü, hepinize teşekkür ederim.
Atatürk Evi’nin avlusunu ülkemizden gelen okullara tahsis ettiğimiz için buraya alamadığımız, ancak içerdeki havayı dışarıda aynen teneffüs eden vatandaşlarımıza da, ilgileri ve anlayışları için teşekkür ederim.
Atatürk’ü doğduğu evde anmak, tabiatıyla bugün Selanik’te bulunan bizler için özel bir anlam taşıyor. Biz de, düzenlediğimiz bu kısa törenle, şu anda tek yürek halinde O’nun hatırasına sahip çıkan milletimizin hissiyatını paylaşıyor ve buradan ülkemize en iyi dileklerimizi yolluyoruz.
“En büyük eseri” olarak gördüğü Cumhuriyetimizin 100. yaşına basmasına bir yıl kala, Atatürk’ü,
çocukluğundan itibaren olgunlaşan fikirleriyle,
önce harp meydanlarında, ardından sivil yaşamda aldığı kararlarla,
ve elbette bu kararları uygularken ortaya koyduğu dirayetle
birlikte düşünmenin, ulusumuzun geleceği için yeni ufuklar açacağına inanıyoruz.
Selanik Başkonsolosluğu personeli olarak, yılda yaklaşık yüz bin ziyaretçi vatandaşımıza bu evin kapılarını açan bizler, şahidiz ki: Atatürk’e duyulan sevgi, minnet ve bağlılık toplumumuzun her kesiminde yaygın ve kök salmış haldedir. Atatürk, Türk Milleti olarak bizi birleştiren, dahası bütünleştiren bir önder olmayı sürdürmektedir.
Tarihe mâlolmuş bu önemli komutan ve devlet adamını bir kalıba sığdırmaya çalışmanın, çok yönlü kişiliği ve edimlerini salt bir boyuta indirgemenin ve onunla ilgili tek tip bir anlatıya bağlı kalmanın tarihi gerçekliğe uygun düşmeyeceği kanaatindeyim.
Atatürk’ü,
yalnızca bir askeri deha; yalnızca modernist, yenilikçi bir lider;
veya yalnızca özgürlükçü ve eşitlikçi bir siyasetçi olarak görmenin; hatta O’nun milliyetçilik düşüncesini tek başına öne çıkarmanın yeterli gelmeyeceğine;
aksine, O’ nunla, içine doğduğu Avrupa devrimler çağı ve İmparatorlukların sancılı çözülme dönemi arasındaki bağı gözden kaçırmamamız gerektiğine inanıyorum.
Çünkü, Atatürk’ün başardıklarının olağanüstülüğü, esasen o dönemin çelişki ve zorluklarında yatmaktadır.
Atatürk’ün, o güne dek görülmemiş bir yıkıma yol açan Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında insanlığı kasıp kavuran devasa çelişkilerden, Türk Milleti için çözümler çıkarabilmiş olması, bir büyük gaye için, bir büyük senteze ulaşmak istediğini akla getirmektedir.
(1) Gayesi neydi diye soracak olursanız, belki de Atatürk’ün ne yaptığından, neyi başardığından ziyade; “kim için” yaptığına ve “kimin için” başardığına bakmak gerekir, derim:
Dumlupınar’da kazandığı savaş, herhangi bir muharebe olmayıp, Türk Milleti’nin “Kurtuluş Savaşı”dır. Kurduğu devletin adı da “Türkiye Cumhuriyeti”dir. Atatürk’ün temel gayesinin, 6 asır boyunca nice milletleri bünyesinde barış ve refah içinde yaşatabilmiş bir imparatorluğun görkemli mirasından, Türk Milleti’nin hakkettiği payı almasını sağlamak olduğu açıktır. Zira hakkına sahip çıkmak ve bunun için mücadele etmek, O’nun “muasır medeniyet seviyesine ulaşmak” olarak ifade ettiği ülkünün de özüdür.
(2) Yönteminin ise, sürekli güncellenen sentezler olduğu pek çok örnekte kendini belli eder:
Trablusgarp’ta yerel halkla birlikte işgal güçlerine karşı yürüttüğü – askeri tabirle- “gayrı-nizami harp”, Çanakkale’de siper savaşlarında kazandığı başarı, Ordumuz çekilirken Halep’ten Bitlis’e kusursuzca uyguladığı “geri harekat”, Sakarya’da düşmanı tüketen alan savunması ve nihayet Büyük Taarruz’da ortaya koyduğu hücum becerisi, askerlik mesleğinin o dönem itibariyle en çetin deneyimlerini ustalıkla özümsediğini ispatlamaktadır.
Askerlik mesleğini, toplumsal bir uygarlık mücadelesiyle harmanlayarak, devlet adamı mertebesine ulaşmasında ise,
hem daha çocukluktan itibaren aldığı modern askeri eğitim sayesinde, Osmanlı’nın aydın zümresine dahil oluşunun,
hem cephelerde geçen ömründe, Mehmetçikle, Anadolu köylüsüyle, yani halkla kurduğu muhabbetin etkili olduğu görülür.
Dış siyasette,
Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos ile, savaştan sonra, 1930’lu yıllarda tesis ettiği yapıcı işbirliği, Balkan Antantı’nın tesisine zemin hazırlamış;
Osmanlı’dan kopartılan Irak Krallığı’yla 1937 yılında imzaladığı, İran ve Afganistan’ı da içeren Sadabad Paktı ise güney ve doğu sınırlarımızın güvenliğini pekiştirmiştir.
Atatürk’ün, bir yandan Cumhuriyeti kurarak egemenliğimizin sınırını belirlerken; diğer yandan, kadim devletimizi, 20. asrın başında terk etmek zorunda kaldığı Osmanlı coğrafyasında yeniden etkin hale getirmek istemesi dikkat çekicidir.
Değerli Öğretmenler,
Sevgili Öğrenciler,
(3) Atatürk, sarsılmaz bir kararlılığa sahip olmasa, bu işlerin belki de hiçbirini başaramayacaktı. Pekiyi, O’na bu kararlılığı bahşeden temel etken neydi? Cevap, hem bilime ve tekniğe, hem insana duyduğu güvendi. Zira, müthiş öngörüsü ve özgüvenini bunlardan aldığı, kendi sözlerinde ifadesini bulmaktadır.
Nitekim, O’nun milleti için giriştiği mücadele, millete itimat etmeden mümkün olamaz, başarıya da ulaşmazdı. Milli Mücadele sırasında Gazi Meclisimize önderlik ederken de, Cumhuriyeti kurduktan sonra reformları gerçekleştirirken de… kavgasını, halkının benimseyeceğinden ve sahipleneceğinden emin olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’nin bugün kaydetmekte olduğu ilerlemelerin gerisinde de, halkımıza ve öz kaynaklarımıza dayanan bu güven duygusu yatmaktadır. Yaşadığımız zorluklar karşısında tek çıkar yolun, işe önce kendimize saygı duymakla başlamak ve evlatlarımıza özgüven aşılamak olduğunu düşünüyorum.
Bu sayede, ülkemizin, verdiği büyük mücadelelerden başarıyla çıkacağına ve dünyanın yeniden sonu belirsiz gerilimlere sürüklendiği mevcut ortamda, bizi aydınlık ve güvenli bir geleceğe taşıyacak “bağımsız ve güçlü Türkiye” hedefine ulaşacağımıza inanıyorum.
Bunun böyle olacağını, bir asır öncesinden fikirleri ve işleriyle ispat eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundayız.
Bu sözlerle konuşmamı bitirirken, başta Atatürk ve dava arkadaşları olmak üzere, milletimizin varlığı ve bağımsızlığı için çalışmış, bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmamış tüm kahramanlarımızı saygıyla anıyor, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum.“
Atina Büyükelçiliğinde tören düzenlendi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 84. yılı dolayısıyla Türkiye’nin Atina Büyükelçiliğinde tören düzenlendi.
Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Burak Özügergin’in ev sahipliğinde yapılan tören, bir dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Büyükelçilikten şu yazılı açıklama yapıldı.
“Cumhuriyetimizin kurucusu, ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bugün aramızdan ayrılışının 84. yıldönümünde saygı, minnet, rahmet ve özlemle anıyoruz. Bugün saat dokuzu beş geçe, Atamızı anmak üzere Büyükelçiliğimizde bir tören düzenlenmiştir.“