
“Yunanistan, Türkiye’nin Giderek Artan Önemine Uyum Sağlamalı”
"Suriye'den Azerbaycan'a, Libya'ya kadar hiçbir dünya lideri, Rus savaş suçlusu Vladimir Putin'i, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kadar başarılı bir şekilde alt edemedi. Benim hesabıma göre, Türkiye'nin güçlü adamı Rus diktatörüne karşı yenilmezdir."
Ottawa Üniversitesi’nde Hukuk Profesörü olduğu belirtilen Georgios Monastiriakos adında bir Yunanlının Ekatimerini gazetesinin İngilizce versiyorunda oldukça önemli bir yazıyı kaleme aldığı görülüyor.
Georgios Monastiriakos isimli Yunan Profesörün kaleme aldığı yazının başlığında “Yunanistan, Türkiye’nin Avrupa güvenliği açısından giderek artan önemine uyum sağlamalı” ifadeleri yer alıyor.
Yazının içeriği özetle şu şekilde:
“Yunanistan, Türkiye’nin Avrupa güvenliği açısından giderek artan önemine uyum sağlamalı.”
Kırım Savaşı sırasında Büyük Britanya ve Fransa, Rusya ve Yunanistan’a karşı Osmanlı İmparatorluğu ile bir ittifak kurdu. Avrupa güç dengesinde benzer bir değişim şimdi yaşanıyor. Tehlikeli bir mahallede küçük bir devlet olarak Yunanistan, Türkiye tarafından Avrupa içinde kenara itilmekten kaçınmak için sınıfı iyi okumalı.
Ankara, Rusya ile stratejik rekabetinin bir parçası olarak on yıldan fazla bir süredir taktiksel angajmandan oluşan karmaşık bir dış politika izliyor. Ancak Türkiye’nin, Suriye’nin Rusya ve İran destekli kasabı Beşşar Esad’ı devirmek için Heyet Tahrir el-Şam liderliğindeki koalisyona yardım etmesinin ardından artık maske ve eldivenler ortadan kalktı.
Amerika’nın kuşaklar arası bir kimlik krizinin ortasında olması nedeniyle, Avrupa’nın ve dolayısıyla Yunanistan’ın bölgedeki en militarize olmuş iki devlet olan Ukrayna ve Türkiye ile daha yakın bağlar kurmaktan başka seçeneği yok.
Kiev, milyonlarca kişiden oluşan güçlü bir orduya ve onu tamamlayan yenilikçi bir savunma sektörüne sahip. Son üç yıldır konuya dikkat eden herkes için, Avrupa’nın Rusya’ya karşı konvansiyonel savunmasının Amerika’dan çok Ukrayna’ya dayandığı açıktır.
Kiev gibi Ankara’nın da Rusya ile ilişkilerde geniş deneyimi var. Aslında Suriye’den Azerbaycan’a, Libya’ya kadar hiçbir dünya lideri, Rus savaş suçlusu Vladimir Putin’i Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kadar başarılı bir şekilde alt edemedi. Benim hesabıma göre, Türkiye’nin güçlü adamı Rus diktatörüne karşı yenilmezdir.
Ankara, Avrupa’nın savunma sanayii altyapısının güçlendirilmesinde de önemli rol oynuyor. Türkiye’nin ekonomisi sıkıntıda, Avrupa zengin. Değerinin altında işlem gören Türk lirası, daha düşük ücretler ve azalan üretim maliyetleri sayesinde Avrupa şirketleri için daha iyi bir değer sağlıyor. Türkiye hem savunma sanayiinde hem de makine gibi yan sanayilerde geniş bir iş gücüne ve güçlü bir üretim altyapısına sahiptir.
Yunanistan ya da Kıbrıs’a (Güney) karşı savaş gibi büyük bir felaket yaşanmadığı sürece, Türkiye’nin Washington’ın Avrupa’da bıraktığı boşluğu doldurmasını engelleyecek çok az şey var. Atina bu olasılığı engelleyemese de, Türkiye’nin Avrupa’yla yakınlaşmasının hem biçimini hem de derinliğini etkilemeye çalışabilir ve çalışmalıdır.
Basitçe söylemek gerekirse, Atina’nın bu gelişmeyle başa çıkmasının üç yolu var.
Birincisi, Rus savaş suçlusu Vladimir Putin’le ilişkileri normalleştirebilir. Her ne kadar aşırı sol ve aşırı milliyetçi sağ görüşlü Yunanlılar böyle bir politikayı memnuniyetle karşılasalar da, bu politika Atina’yı tıpkı Macaristan veya Slovakya gibi Avrupa’daki bir diğer Rus Truva atına dönüştürecektir.
Teorik olarak Yunanistan, Avrupa, Türkiye ve Ukrayna’ya sabotaj düzenleyerek muhataplarından istediği kadar taviz koparabilecek bir konuma gelebilir.
Ancak pratikte, Yunanistan’ın yalnızlaşması ve Avrupa’nın Türkiye ve Ukrayna’yı yatıştırmak için Atina’yı otobüsün altına atması muhtemel. Güvenlik semantik bir kavram değildir ve Ankara da Kiev gibi Kuzey Makedonya değildir; bu da bu yaklaşımı en kötü ihtimalle intihara, en iyi ihtimalle de aptallığa götürür.
İkincisi, Yunanistan, ABD’yi Avrupa’nın geri kalanından bağımsız olarak kendisine yatırım yapmaya ikna etmeye çalışabilir. Örneğin, Girit’teki Suda deniz üssünün İsrail’in güvenliği açısından önemini vurgulayarak Washington’la ayrıcalıklı bir ilişki geliştirebilir. Ancak bu senaryoda iki zorluk var. Doğu Avrupa ülkeleri Polonya, Finlandiya gibi, Atina’nın ABD’ye yönelik tek taraflı hamlelerini hoş karşılamayabilir ve Türkiye ile Ukrayna’ya daha fazla destek vererek Yunanistan’ı Avrupa içinde dışlayabilir.
İkinci zorluk İsrail’le ilgilidir. Ankara’nın Gazze ve Suriye konusunda Kudüs’le artan rekabeti göz önüne alındığında, bu durum Türkiye’yi kontrol altına almaktan çok ters tepebilir. Yunanistan’ın son ihtiyacı olan şey, özellikle son yüzyıldır Ankara ile askeri bir çatışmaya girmekten kaçınmışken, İsrail ile Türkiye arasındaki bir çatışmada yan hasar olmaktır.
Üçüncüsü, Atina Türkiye’nin Avrupa’ya daha yakın bir çizgide yer almasını destekleyebilir. Yunanistan Avrupa’yla birlikte, Avrupa’sız olduğundan daha güçlü. Bu yaklaşım Atina’ya havuç ve dolayısıyla Ankara ile aralarındaki pek çok önemli anlaşmazlığı çözmek için ihtiyaç duyduğu müzakere gücünü sunabilir; bunlara iki ülkenin deniz sınırlarının belirlenmesi de dahildir, ancak bunlarla sınırlı değildir.
Her ne kadar sadece üç senaryo anlatmış olsam da, Yunanistan’ın bu düşünce deneylerini en mantıklı sonuçlarına kadar simüle etmesinin akıllıca olacağını düşünüyorum.
Amerika, ne yazık ki Özgür Dünya’nın liderliği rolünden çekildi ve bu durum uluslararası toplumu daha da tehlikeli ve öngörülemez hale getirdi. Washington’un çekilmesi sonucunda Avrupa ve Türkiye’nin daha yakın ilişkiler arayışına girmesi muhtemel. Yunanistan, Atina’nın hoşuna gitsin ya da gitmesin, bu yeni güç dengesini nasıl yöneteceğini öğrenmek zorunda.“