
“Kendini İmparatorluk Sanan Bir Ülkeyle Komşuyuz”
"Biz artık onların (Türkiye) dış politikasının önceliği olmaktan çıktık. Yunan-Türk ihtilafının, güçlünün zayıf olarak algılanana karşı küstahlığına dayalı, kaba bir şekilde çözülmesini istiyorlar. Kendini imparatorluk sanan bir ülkeyle komşuyuz."
Yeni Demokrasi Partisi Milletvekili Angelos Sirigos “Nautemporiki” gazetesinden gazeteci Mihalis Psilos ile yaptığı özel söyleşide Yunanistan-Türkiye ilişkilerine değindi. Soru-cevap şeklindeki söyleşide Milletvekili Sirigos, “Kendini imparatorluk sanan bir ülkeyle komşuyuz” ifadelerini kullanması dikkat çekiyor.
Atina Pantion Üniversitesi’nde Uluslararası Hukuk ve Dış Politika Profesörü ve Yeni Demokrasi Partisi Milletvekili olan Angelos Sirigos, “Türkiye’nin “güçlülerin zayıf olarak algılananlara karşı küstahlığına dayalı olarak Yunan-Türk sorunlarının sert bir şekilde çözülmesini” istediğini vurguluyor.
Angelos Sirigos “Nautemporiki” gazetesinde şu ifadeleri kullanıyor:
“Kendini imparatorluk sanan bir ülkeyle komşuyuz”
“Kendini imparatorluk olarak gören, küçülmüş bir Osmanlı İmparatorluğu’nun yakında kaybolan ihtişamına kavuşacağını düşünen bir ülkeyle sınır komşusuyuz. Bu algılarla bir uzlaşıya yer olduğunu düşünmüyorum. Bu, çabaları terk etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Ama beklentilerin çok sınırlı olması iyidir.”
Soru: Peki Başkan Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü küresel anlamda ne anlama geliyor? Bu durum Yunanistan-Türkiye ilişkileri açısından ne anlama geliyor? Suriye’deki gelişmelerin ardından Türkiye’nin rolünün belirgin şekilde güçlendiği göz önüne alındığında neleri görüyorsunuz?
“Durumun ne kadar değişken olduğunu anlamanız için size sadece iki noktaya değineceğim. Savaş sonrası dönemde ABD’nin en yakın müttefikleri İngiltere ve Kanada’dır. Bunlar tam da Amerikan başkanının ya da yakın çevresindeki kişilerin iç müdahalelerine maruz kalan ülkeler. Her şey tamamen akışkan ve biz keşfedilmemiş sularda yelken açıyoruz.
Şimdilik Yunanistan’ın Trump’ın görüş alanının dışında olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşı ve Suriye bağlamında algılanıyor. Suriye cephesinde, Amerikalıların Kürtlere karşı takınacağı tavır çok şey belirleyecek.
“Sakin sular garanti değildir”
Soru: Yunanistan-Türkiye Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin Ankara’da yapılacak toplantısı, bazı ertelemelerin ardından Mart ayı sonuna ertelenmiş görünüyor. Olumlu bir şey bekleyebilir miyiz? Tabii Ege’deki “sakin sular” dışında?
“Yunanistan-Türkiye ilişkilerinde ‘sakin sular’ bile hafife alınacak bir şey değil. Türkiye’nin Yunan hava sahasını 10 deniz mili içinde ihlal etmesinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti. Başka zamanlarda diyaloğun başlaması için buna ihtiyaç duyuluyordu. 1981 yılında Andreas Papandreu, Yunan hava sahasının ihlalleri nedeniyle önce 4 ay, sonra 2 ay moratoryum, yani uçuşların durdurulmasını talep etmişti.
Türkler kendilerine 15 gün dahi hakim olamamışlardı. Ayrıca ihlallerin neden sona erdiğine de bakmamız gerekiyor. Yunanistan, bir süredir yurtdışından getirdiğimiz silahlanma konusunda eşit muamele şartından oldukça uzaklaştı. Ayrıca Türkiye artık birçok silah sistemini kendi üretiyor. Kritik nokta artık Türkiye’ye verilen silahların bir NATO müttefikine karşı kullanılmasıdır. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin ertelenmesi tek başına bir şey ifade etmiyor.
Enerji iletiminin geleceği artık boru hatları değil, enerji kablolarıdır. Yunanistan’ı Kıbrıs (Güney) ve İsrail’e bağlayacak kablo stratejik öneme sahip ve uzun vadeli bir projedir. Türkiye’nin sert tepki vermesi normaldir, çünkü büyük risklerin farkındadır. Projenin askeri bir krize yol açmadan ilerleyebilmesi için bizim de dikkatli hareket etmemiz gerekiyor, zira muhtemelen bir miktar gerginlik yaşanacak. Amaç kabloyu yerleştirmektir. Müsaade ederseniz bu aşamada bu özel projeye daha fazla değinmeyeyim.
Birkaç gün önce İstanbul’da diplomatlar, politikacılar ve üniversite hocaları, Yunanlılar ve Türkler arasında yapılan bir toplantıya katıldım. Geçmişte “Bozkurtlar”dan gelen görüşlerin Türk siyasal sisteminde yaygınlaştığını görmek beni şaşırttı. Yunanistan’ın belirtilmeyen sayıda Yunan adası üzerindeki egemenliğinin sorgulanması, dış politikalarının sürekli ve sabit bir parçasıdır. Bütün görüşmelerde Türkiye’yi Almanya veya Fransa ile hemen hemen aynı ağırlıkta, çok güçlü bir ülke olarak algıladıkları açıkça görülüyordu.
Biz artık onların dış politikasının önceliği olmaktan çıktık. Yunan-Türk ihtilafının, güçlünün zayıf olarak algılanana karşı küstahlığına dayalı, kaba bir şekilde çözülmesini istiyorlar. Kendini imparatorluk sanan bir ülkeyle komşuyuz. Kaybolan ihtişamına kısa sürede kavuşacak olan küçülmüş bir Osmanlı İmparatorluğu. Bu algılarla bir uzlaşıya yer olduğunu düşünmüyorum. Bu, çabaları terk etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Ama beklentilerin çok sınırlı olması iyidir.
Soru: Boğucu jeopolitik ortamda, Birleşmiş Milletler’de Kıbrıs sorununa ilişkin yeni bir çalışma başlıyor. Uzun süredir devam eden çıkmazı kırmak için gerçekçi olasılıklar var mı?
“Korkarım öyle değil. Türkiye’ye geri adım atması için kimse baskı yapmıyor. Aklındaki model, işgal altındaki kuzey kesiminin doğrudan kontrolü, serbest bölgelerin ise Türkiye ve Kıbrıs Türklerine çeşitli kulluk ve yükümlülükler yüklenerek dolaylı olarak kontrol edilmesidir. Ortadoğu’daki gelişmelerin ardından Kıbrıs için böyle bir ihtimal çok şükür uzaklaşıyor.
Kıbrıs (Güney), yıllardır söylediğimiz bir şeyi ilk kez gerçekleştirdiğini gösterdi: Doğu Akdeniz’in batmaz uçak gemisi! Batı, Kıbrıs’ın (Güney) kendi savunma ve güvenliğinin bir parçası olduğunu giderek daha fazla fark ediyor. Burada Annan planı 2004’te uygulansaydı ne olurdu diye düşünmek lazım. Kıbrıslı (KKTC) Türklerin kurulacak devleti her düzeyde sürekli kontrol etmesi, bugün Kıbrıs’ı Türkiye’nin güvenlik sistemine bağlayacaktı.
İşte Türkiye’nin 1983’ten bu yana sürdürdüğü politika budur; işgal ettiği bölgelerde sahte devlet ilan etme yoluna gitmiştir. Türk işgalini meşru gösterecek hiçbir nedenimiz yok.”