
“Türkiye’nin Stratejik Rolünü Göz Ardı Edemeyiz”
“Yunan-Libya ilişkilerini incelerken Türkiye'nin stratejik rolünü göz ardı edemeyiz, zira Libya (özellikle Trablus'taki Ulusal Birlik Hükümeti altında) bir Türk protektorasına dönüşmüştür.”
Yunanlı eski diplomatan çok konuşulacak değerlendirme ve sözler.
“Yunan-Libya ilişkilerini incelerken Türkiye’nin stratejik rolünü göz ardı edemeyiz, zira Libya (özellikle Trablus’taki Ulusal Birlik Hükümeti altında) bir Türk protektorasına dönüşmüştür.”
Dr. Konstantinos P. Balomenos 11 Temmuz 2025 tarihinde “CNN.gr” gazetesinde yayımladığı makalesinde, Yunanistan-Libya ilişkilerinin, Türkiye’nin stratejik rolü göz ardı edilerek incelenemeyeceğine vurgu yapıyor.
Siyasi Bilimci-Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Konstantinos Balomenos, CNN.gr gazetesine yaptığı analiz ve değerlendirmede, Türkiye gibi devletler tarafından göçün araçsallaştırıldığını ileri sürüyor ve bunu Yunanistan için hibrit karakterde bir tehdit olarak tanımladı. Yunanistan’a, özellikle Girit’e yönelik akışlardaki dramatik artışı analiz etti.
Dr. Balomenos, Yunanistan-Libya ilişkilerinin, Türkiye’nin stratejik rolü göz ardı edilerek incelenemeyeceğini belirtti. Zira Libya’nın (özellikle Trablus’taki Ulusal Birlik Hükümeti altında) bir Türk protektorasına dönüştüğünü vurguladı.
Dr. Balomenos’a göre, Yunan diplomasisinin Libya’ya geleneksel araçlarla değil, hem Trablus hükümetiyle hem de Bingazi’deki yetkililerle iletişim kanalları olan çok boyutlu bir stratejiyle yaklaşmalı.
Hafter’in “Dönüşümü” Soğuk Jeopolitik Gerçekçilik
Güçlü Libyalı Mareşal Halife Hafter’in tutum değişikliği hakkında yorum yapması istendiğinde, bunun bir politika değişikliği anlamına gelmediğini, ancak Batı Libya’daki Türk varlığını yönetmeyi amaçlayan “soğuk jeopolitik gerçekçiliği” ifade ettiğini açıkladı.
Dr. Balomenos, “Bingazi’de yakın zamanda yaşanan diplomatik olayda, Avrupa heyetinin ‘persona non grata’ ilan edilmesi net bir mesaj gönderiyor: ‘Doğu Libya hükümetinin ve General Hafter’in kurumsal temsilini resmi olarak tanımayan ve kabul etmeyen hiçbir yabancı misyon kabul edilemez ve meşru değildir,” diye vurguladı.
Caydırıcı Önlemler Şart
Uluslararası İlişkiler uzmanı Balomenos, Yunanistan’ın akışları durdurmak için katı ve hedefli caydırıcı önlemler alması gerektiğini belirtti ve Yunan hükümetinin benimsediği acil önlemler paketiyle zamanında tepki verdiğini değerlendirdi.
Hatta, sorunun diplomatik, operasyonel ve iletişim düzeyinde ele alınması için bir dizi öneride bulundu, çünkü “bütünsel bir yaklaşım” gerektiğini ifade etti.
AB ve NATO Düzeyinde Uluslararasılaşma
Diplomatik alanda, Dr. Balomenos, göçmenlik konusunun hem AB hem de NATO düzeyinde uluslararası hale getirilmesi gerektiğini, aynı zamanda İtalya, Malta ve Kıbrıs (Güney) gibi ilk giriş ülkeleriyle işbirliği yapılması gerektiğini belirtti.
Atina’nın talebinin kabul edilmesi durumunda NATO’nun “göç akışlarının önlenmesi ve yönetilmesi için ulusal çabaları destekleyerek stratejik, operasyonel ve teknolojik düzeyde yardımcı olmaya çağrılacağını” dile getirdi.
Girit’in Güneyinde Deniz Bariyeri Kurulması
Operasyonel düzeyde, analist Girit’in güneyinde teknik gözetim araçlarıyla bir deniz bariyeri kurulmasını ve FRONTEX ile işbirliği içinde Kalıcı bir Deniz Operasyon Merkezi oluşturulmasını önerdi.
Ayrıca, gelişmiş uydu gözetim radarları, termal kameralar, dronlar ve veri analiz sistemleri gibi modern gözetim araçlarının kullanılması gerektiğini de ekledi.
Libya liman yetkililerine, Afrika ülkesinden yasa dışı teknelerin ayrılmasını önlemeye yardımcı olmak amacıyla teknik veya askeri personel gönderilmesini de önerdi.
İngilizce ve Arapça Gibi Farklı Dillerde Caydırıcılık Kampanyası
İletişim düzeyinde, Dr. Balomenos, Yunanistan’ın göç olgusunun özelliklerine uyarlanmış hedefli bir caydırıcılık kampanyası tasarlaması gerektiğini dile getirerek, “hem potansiyel göçmenlere hem de insan kaçakçılığı şebekelerine hitap etmeli, Yunanistan’a girişin mümkün olmadığını ve yasa dışı akışlara hiçbir şekilde tolerans gösterilmeyeceğini açıkça iletmelidir.” İfadelerini kullandı.
Bu kampanyanın İngilizce ve Arapça gibi farklı dillerde uygulanması, hedef kitlelerin kullandığı sosyal medya platformlarına odaklanılması ve Libya ile bölgesel medyanın mesajın geniş çapta yayılması için kullanılması gerektiğini belirtti.
Dr. Konstantinos Balomenos’un Röportajının Detayları
“Göçmen Krizi Hibrit Tehdit Olarak Yükseliyor: Türkiye’nin Libya Rolü ve Hafter’in Dönüşümü”
Soru: Hafter’in Türkiye ve Türk-Libya Mutabakat Muhtırası’na karşı tutumundaki değişikliği, Bingazi’de Avrupa heyetinin kabul edilmediği yakın zamanda yaşanan diplomatik olayla birleştirerek nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap: “Halife Hafter’in Türkiye’ye karşı yakın zamanda değişen tutumu bir politika değişikliği değil, soğuk jeopolitik gerçekçiliği ifade ediyor. Libya’daki yeni dengeyi kabul ederek, Batı Libya’da askeri ve siyasi olarak yerleşmiş Türk varlığını, doğu üzerindeki kontrolünü sürdürme ve uluslararası meşruiyet kazanma aracı olarak yönetmeye çalışıyor.
Özellikle Hafter, daha fazla müzakere gücü kazanmaya ve siyasi bir çözüm arayışında kritik bir faktör olarak rolünü vurgulamaya çalışıyor. Bu yaklaşım, kontrolü altındaki doğu topraklarındaki statükoyu korumayı ve gelecekteki siyasi uzlaşmalara eşit şekilde katılmak için rolünü uluslararası alanda meşrulaştırmayı amaçlayan bir hayatta kalma aracıdır.
Bingazi’de Avrupa heyetinin ‘persona non grata’ ilan edildiği son diplomatik olay, net bir mesaj gönderiyor: “Doğu Libya hükümetinin ve General Hafter’in kurumsal temsilini resmi olarak tanımayan ve kabul etmeyen hiçbir yabancı misyon kabul edilemez ve meşru değildir. Özellikle, bu hareketle General Hafter, Doğu Libya hükümetinin uluslararası tecritini kaldırmayı ve Trablus hükümetiyle eşit muamele görmeyi amaçlıyor.”
Soru: Libya’nın şu anda Türkiye’nin bir protektorası olarak işlev gördüğünü belirtmiştiniz. Bu durum, Yunanistan’ın Libya ile ilişkilerini yeniden kurma ve güçlendirme stratejisini nasıl etkiliyor?
Cevap: “Gerçekten de, makalelerimde belirttiğim gibi, Yunan-Libya ilişkilerini incelerken Türkiye’nin stratejik rolünü göz ardı edemeyiz, zira Libya (özellikle Trablus’taki Ulusal Birlik Hükümeti altında) bir Türk protektorasına dönüşmüştür.
Bu sadece diplomatik bir etki veya askeri işbirliği değil, siyasi, askeri ve ekonomik bir yapısal bağımlılık ilişkisidir. Bu değişken ortamda Yunanistan, sadece geleneksel bir diplomatik ilişkiyi yönetmeye çağrılmıyor, aynı zamanda Türkiye’yi Libya hükümetinin kurumsal bir garantörü olarak ele almak zorunda kalıyor.
Bu açıdan bakıldığında, Yunan diplomasisi Libya’ya geleneksel araçlarla değil, tüm tarafların egemenliğine ve kurumlarına saygıya dayalı, aynı zamanda bölgede istikrar ve refaha hizmet edebilecek ortak çıkarlar arayışıyla çok boyutlu bir yeniden yakınlaşma stratejisiyle yaklaşmalı.
Yunanistan, Trablus’taki Ulusal Birlik Hükümeti ve Bingazi’deki yetkililerle açık ve dengeli iletişim ve işbirliği kanalları aramalı, dışlamalar ve tek taraflı yaklaşımlar olmaksızın. Aynı zamanda Atina, Avrupa Birliği ve BM’deki kurumsal rolünü kullanarak Libya’da istikrara, Türk-Libya Mutabakatı gibi yasa dışı anlaşmaların önlenmesine ve demokrasinin güçlendirilmesine odaklanan ortak bir Avrupa stratejisini teşvik edebilir.
Aynı zamanda Yunanistan, liman altyapısı, enerji ve lojistik gibi kritik sektörlere yapılan yatırımlar aracılığıyla Libya’daki ekonomik varlığını güçlendirmeli, böylece ülkenin yeniden inşasına ve kalkınmasına katkıda bulunmalı.
Son olarak, kültürel diplomasi ve sosyal bağların geliştirilmesi, Yunan etkisini güçlendiren ve iki halk arasındaki güven ilişkisini yeniden kuran önemli yumuşak güç araçları olarak işlev görebilir.
Bu strateji sadece gerekli değil, aynı zamanda Yunanistan’ın Libya’da güvenilir ve istikrarlı bir ortak olarak ortaya çıkması, böylece Türk varlığını dengelemesi ve daha dengeli ve güvenli bir bölgesel ortam oluşturması için belirleyicidir.”
Soru: Libya’da silahlı gerilimin olmamasına rağmen, son günlerde Yunanistan’a yönelik göçmen akışlarında önemli bir artış gözlemleniyor. Bu gelişmeyi neye bağlıyorsunuz ve tahmininize göre bunun temel nedenleri nelerdir?
Cevap: “Kuşkusuz, Libya’dan Yunanistan’a göçmen akışlarındaki son artış, aktif bir silahlı çatışmanın olmamasına rağmen, hem Libya’nın iç durumu hem de daha geniş jeopolitik gelişmelerle ilgili karmaşık bir faktörler ağına dayanmaktadır.
Libya, zayıf kurumlara, sınırlı sınır kontrolüne ve dış aktörlerin, aralarında askeri ve siyasi olarak Trablus’ta yer alan ve göçmen kaçakçılığı ağlarını da etkileyen Türkiye’nin güçlü bir varlığına sahip bir devlet olmaya devam etmektedir.
Yunanistan, sadece insani veya sosyal bir olguyu yönetmeye çağrılmıyor, aynı zamanda karmaşık, hibrit karakterde bir tehditle karşı karşıya: Türkiye gibi devletlerin göçü bir baskı aracı olarak kullanmasıyla göçün araçsallaştırılması.
Şubat-Mart 2020’de Meriç’te yaşanan olaylarda olduğu gibi şimdi de Türkiye ve bölgedeki diğer etkili aktörler, göçmenleri hibrit savaşın jeopolitik bir silahı olarak kullanmaya çalışarak, nihai hedef olarak Yunanistan ve genel olarak Avrupa’nın sosyal uyumunu, iç istikrarını ve ulusal egemenliğini zayıflatmayı amaçlamaktadır.
Benzer taktikler geçmişte de gözlemlenmiştir. Örneğin, Libya’nın eski başkanı Muammer Kaddafi, 2010 yılında AB’nin yasa dışı Afrika göçünü durdurmak ve “siyah bir Avrupa”yı önlemek için Libya’ya yılda en az 5 milyar Euro ödemesi gerektiğini belirtmişti.
Ayrıca, 2011’in başlarında Avrupa liderlerinden istifa etmesi yönündeki baskılara yanıt olarak Kaddafi, AB’yi teröre ve yasa dışı göçe karşı mücadeleyi durdurmakla tehdit etmiş, böylece Yaşlı Kıta’nın fanatik İslamcılar ve Afrikalılarla dolmasını sağlamakla tehdit etmişti.
Benzer bir argümanı, daha aşırı bir retorikle birlikte, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da AB’ye baskı yapmak ve dış politikasını uygularken destek almak için kullanmıştır.
Özellikle, 2016’da Türkiye ile AB arasındaki göçmen anlaşmasından kısa bir süre önce, Sayın Erdoğan kapıları açacağını ve 600.000 göçmeni Avrupa’ya göndereceğini, böylece bu anlaşmadan 6,5 milyar Euro kaynak ve daha fazla fayda sağlamayı amaçladığını tehdit etmişti.
Bu açıdan bakıldığında, Yunanistan ulusal düzeyde katı ve hedefli caydırıcı önlemler almalı, operasyonel hazırlığını ve toplumsal dayanıklılığını güçlendirmelidir.
Aynı zamanda, sorunu Avrupa önceliği olarak vurgulamada başat bir rol oynamaya çağrılıyor, Avrupa’nın dış sınırlarını etkili bir şekilde koruyacak ve Doğu Akdeniz’in daha geniş bölgesinde ortaya çıkan hibrit tehditleri ve istikrarsızlaştırma girişimlerini tek bir şekilde ele alacak daha tutarlı ve güçlü bir Avrupa güvenlik stratejisinin benimsenmesi için baskı yapıyor.”
Soru: Trablus hükümeti, şu anda Libya’da 3 ila 4 milyon yasa dışı göçmen bulunduğunu tahmin ediyor. Kitleler halinde hareket etmeleri durumunda, Yunanistan ve İtalya gibi ilk kabul ülkeleri ve genel olarak AB için ciddi bir güvenlik ve sosyal uyum sorunu ortaya çıkacağı kesin. Yunanistan böyle bir senaryoyla başa çıkmak için ne yapmalı?
Cevap: “Libya’dan Yunanistan’a ve Avrupa’ya milyonlarca göçmenin kitlesel ve organize bir şekilde hareket etme olasılığı, sadece insani veya sosyal bir zorluk değil, göçmenliğin stratejik araçsallaştırılmasına yönelik daha geniş bir planın parçası olan hibrit bir güvenlik krizini temsil etmektedir.
Bu, ilk sırada yer alan ülkelerin ulusal egemenliğini, sosyal uyumunu ve kurumsal istikrarını zayıflatmayı, aynı zamanda Avrupa yapısının operasyonel, politik ve sistemik dayanıklılığını test etmeyi amaçlayan potansiyel olarak asimetrik bir tehdittir.
Bu olumsuz ve değişken ortamda, Yunan hükümeti zamanında tepki vermiş, bir yandan Libya’dan gelen göç akışlarını engellemeyi, diğer yandan da bu hibrit tehdidin kaçakçılarına ve organizatörlerine açık ve kararlı bir mesaj göndermeyi amaçlayan acil caydırıcı önlemler paketini benimsemiştir.
Geçici olarak iltica başvurularının incelenmesinin askıya alınması ve Girit’te kapalı bir yapının oluşturulması, sınır kontrolünün operasyonel kapasitesini derhal artırmayı amaçlarken, Libya yetkilileri ve Silahlı Kuvvetler ile işbirliği öngörüsü, hükümetin sorunu diplomatik, askeri ve yönetim araçlarının bir kombinasyonuyla bütünsel olarak ele alma niyetini göstermektedir.
Bu, riskin yeni doğasını hibrit bir tehdit olarak tanıyan ve ulusal güvenliğe, kurumsal istikrara ve uluslararası hukuka saygıyla caydırıcı bir çerçeve oluşturmayı amaçlayan karmaşık ve bütünsel bir tepkidir.
Ancak, ülkenin karşı karşıya olduğu hibrit tehdidin çok boyutlu doğası ve kritikliği göz önüne alındığında, Yunanistan ek, hedefli ve koordineli girişimlerle caydırıcı kapasitesini daha da güçlendirmelidir. Özellikle, Yunan hükümeti, olası bir kitlesel göçmen baskısını etkili bir şekilde yönetmek için diplomatik, operasyonel, yasal ve iletişim düzeyinde eylemlerde bulunmalı, aynı zamanda iç dayanıklılığını güçlendirmelidir.
Bu bağlamda, göçmenlik sorunuyla mücadele ve Akdeniz’de güvenliğin artırılması amacıyla olağanüstü bir Avrupa Konseyi toplantısı çağrısı yaparak konunun uluslararasılaştırılması gerekli görülmektedir; böylece göçmen akışlarının araçsallaştırılmasına ve daha geniş bölgedeki devletleri etkileyen hibrit tehditlere karşı ortak, koordineli ve etkili bir eylem çerçevesi oluşturulabilir.
Aynı zamanda Yunanistan, konuyu NATO çerçevesinde gündeme getirmeli ve Yunanistan ve diğer ev sahibi ülkeler için hibrit bir güvenlik tehdidi olarak tanınmasını talep etmeli, aynı zamanda İttifak’ın genelini de etkilediğini belirtmelidir.
Talebin kabul edilmesi halinde NATO, göç akışlarının önlenmesi ve yönetilmesi için ulusal çabaları destekleyerek stratejik, operasyonel ve teknolojik düzeyde yardımcı olmaya çağrılacaktır.
Bu çerçevede Yunanistan, kaynaklara, bilgilere ve müttefik desteğine erişim sağlayabilecek, aynı zamanda bu uygulamaların kınanması ve ele alınması için uluslararası çerçeve güçlenecektir.
Ek olarak, Yunanistan, İtalya, Malta ve Kıbrıs (Güney) gibi ilk giriş ülkeleriyle işbirliği yaparak ortak bir caydırıcılık cephesi oluşturmayı hedeflemelidir.
Operasyonel düzeyde, Girit’in güneyinde teknik gözetim araçlarıyla bir deniz bariyeri kurulması ve FRONTEX ile işbirliği içinde kalıcı bir Deniz Operasyon Merkezi oluşturulması (burada güçlendirilmiş yetkilerle sürekli bir varlık ve Hızlı Müdahale Ekibi’nden (RABIT) yardım sağlanması gerekmektedir), deniz yollarının izlenmesini ve kontrolünü önemli ölçüde güçlendirecektir.
Aynı çerçevede Yunanistan, göç akışlarının etkin yönetimi ve erken tespiti için modern elektronik gözetim araçlarını maksimum düzeyde kullanmalıdır.
Özellikle, gelişmiş uydu gözetim radarları, termal kameralar, dronlar ve veri analiz sistemlerinin kullanımı, ilgili kuruluşların operasyonel hazırlığını artıracak ve kitlesel ve kontrolsüz akışların önlenmesine katkıda bulunacaktır.
Ayrıca, Libya liman yetkililerine, Libya makamlarıyla anlaşma ve koordinasyon içinde teknik veya askeri personel gönderilmesi, Libya’dan yasa dışı teknelerin ayrılmasının önlenmesine katkıda bulunacaktır.
İletişim düzeyinde, Yunanistan, göç olgusunun özelliklerine uyarlanmış hedefli bir stratejik iletişim caydırıcılık kampanyası tasarlamalı ve uygulamalıdır.
Bu kampanya, hem potansiyel göçmenlere hem de insan kaçakçılığı şebekelerine hitap etmeli, Yunanistan’a girişin mümkün olmadığını ve yasa dışı akışlara hiçbir şekilde tolerans gösterilmeyeceğini açıkça iletmelidir.
Caydırıcı mesaj, göçmen kaçakçılığına karışanlar için Yunan yasalarında öngörülen (örneğin hapis ve mallarına el koyma) katı cezai sonuçların açıkça belirtilmesiyle de desteklenmelidir.
Kampanya, İngilizce ve Arapça gibi farklı dillerde, hedef kitlelerin kullandığı sosyal medya platformlarına odaklanarak ve Libya ile bölgesel medyanın kullanılmasıyla Libya toprakları içinde mesajın geniş çapta yayılmasını sağlayacak şekilde uygulanmalıdır.
Göçmen akışlarının durmaması ve durumun kontrol edilemez hale gelmesi durumunda, Yunanistan Ulusal Güvenlik Konseyi (KYSEA) tıpkı 2020’deki Meriç göçmen krizinde olduğu gibi AB İşleyişi Anlaşması’nın 78. maddesinin 3. fıkrası prosedürünü başlatmaya karar vermeli, böylece üçüncü ülke vatandaşlarının ani akışı nedeniyle acil bir durumla başa çıkmak için AB tarafından Yunanistan lehine geçici önlemler alınması sağlanmalıdır; bu, Avrupa Birliği üye devletleri arasındaki dayanışma çerçevesinde yapılmalıdır.”
Dr. Konstantinos Balomenos, Siyaset Bilimci – Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Yunanistan Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Milli Savunma Politikası ve Uluslararası İlişkiler Genel Müdürlüğü (GDPİAS) Eski Genel Müdürüdür. Yunanistan-Türkiye arasındaki konulara oldukça hakim bir bilgi birikimine sahiptir. Keza Yunanistan Savunma Bakanlığı’da önemli görev icra etmiştir.