
Davutoğlu ve Avrampulos’tan Yunanistan-Türkiye İlişkileri
Economist Impact etkinliğinde Davutoğlu ve Avramopulos'tan Türkiye-Yunanistan ilişkileri ve bölgesel krizlere derinlemesine bakış.
Economist Impact etkinliğinde Davutoğlu ve Avramopulos’tan Türkiye-Yunanistan ilişkileri ve bölgesel krizlere derinlemesine bakış.
Economist Impact etkinliğinde düzenlenen dikkat çekici bir diyalogda, eski Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu ve eski Avrupa Göç, İçişleri ve Vatandaşlık Komiseri Dimitris Avramopulos, bölgeyi meşgul eden temel jeopolitik konuları ve Türkiye-Yunanistan ilişkilerini masaya yatırdı.
Davutoğlu: “Küresel ve Yerel Yaklaşımın Sentezi Şart”
Ahmet Davutoğlu, bölgenin izole bir yer olmadığını, küresel gelişmelerin bir uzantısı olduğunu vurgulayarak konuşmasına başladı. “Hem yukarıdan hem aşağıdan bakmalıyız” diyerek, küresel ve yerel yaklaşımların sentezinin önemine dikkat çekti. Liderleri savaş taktikçileri ve vizyoner-stratejistler olarak ikiye ayırdı; ilk grubun bir sonraki seçimi kazanabileceğini ancak tarihi kaybedeceğini belirtti.
Davutoğlu, günümüz küresel sahnesinde uluslararası örgütlerin son derece kırılgan olduğunu ifade etti. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan ve insani bir çerçeve sunmayı amaçlayan yapıların, taktikçi liderler yüzünden tehlikede olduğunu söyledi. Gazze’yi örnek göstererek, “insanlığın tüm temel değerlerinin göz ardı edildiğini” dile getirdi ve “nereye gidiyoruz?” diye sordu.
Nükleer silahlar ve İran açıklaması
Kuralların bazı konularda çiğnendiğini belirten Davutoğlu, “Her yerde nükleer silahlara karşıyız” dedi, ancak “İran için nükleer silahlar olmasaydı, desteklerdim” ifadesini kullandı. 2010 yılında İran’ın bir anlaşma planına dahil edilmesinden yana olduğunu, ancak bölgede ne İran’da ne de İsrail’de başka bir nükleer güç istemediğini vurguladı.
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde tarihi miras ve eşitlik vurgusu
Türkiye-Yunanistan ilişkilerine değinen Davutoğlu, 1920 savaşından sonra Atatürk ve Venizelos’un iki insan olarak, iki lider olarak bir araya geldiğini hatırlattı. “Karşı tarafla barış istiyorsanız, onların da sizin gibi eşit insan varlıkları olduğunu kabul etmelisiniz. Aksi takdirde barış olamaz” şeklinde konuştu. Davutoğlu, istikrar ve kapsayıcılık temelinde bölgesel bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulayarak, “Kapsayıcı bir yaklaşım benimsemeli, vizyoner olmalı, ilke ve kurallara göre hareket etmeli ve gerekirse kendimizi de eleştirmeliyiz” dedi.
Casus Belli (savaş nedeni) ve müzakerelerin rolü
Casus belli konusunda ise Davutoğlu, 1995’te Yunan tarafının tek taraflı olarak karasularını 12 mile çıkarmasının önlenebilecek bir tepkiye yol açtığını ifade etti. Davutoğlu, Yunanistan’ın müzakereler yoluyla bir çözüm bulunana kadar 12 millik iddiayı ileri sürmeyeceğini beyan edebileceğini, Türkiye’nin de casus belli olmadığını söyleyebileceğini ve bu şekilde sorunun yönetilebilir hale gelebileceğini belirtti.
Avramopulos: “Diplomasi ve güven inşası önemli“
Dimitris Avramopulos, Davutoğlu ile olan mükemmel iş birliğinden ve daha önce küçük krizleri tırmanmadan durdurmak için birlikte gösterdikleri çabalardan bahsetti. Diyalogda dürüstlüğün önemine vurgu yaparak, tarihin kaydettiği gibi yıkıcı sonuçların olmaması için sürekli diyaloğun şart olduğunu belirtti.
Davutoğlu ile “istikrar döneminden, hayali bir kalıcı belirsizlik aşamasına girdiğimiz” konusunda hemfikir olduğunu söyledi. Türkiye ve Yunanistan’ın farklı nedenlerle olsa da bölgede önemli oyuncular olduğunu ve aynı tarafta yer aldıklarını işaret etti. “Yunanistan’da her zaman diyalogdan yana olduğumu herkes bilir” dedi ve “Belediye Başkanı veya Bakan olduğum zamanlarda akıl almaz şeyler asla aklıma gelmedi” şeklinde konuştu.
Kıbrıs Sorunu ve Annan Planı
Avramopulos, sadece diplomasinin yeni bir iş birliği, barış, istikrar ve kardeşlik çağına yol açabileceğine inandığını ifade etti. “Bu, birbirinin kültürüne karşılıklı saygı ve güvenin geliştirilmesi için destek gerektirir. Türk-Yunan ilişkilerinde eksik olan şey güvendi” diye vurguladı.
Kıbrıs sorununa değinerek, çözümün her iki ülkenin ve tüm bölgenin yararına olduğunu belirtti. Kıbrıs’ın bir devlet olarak yeniden birleştiği anda, bölgedeki tüm ülkelerle deniz sınırlarını derhal belirleyebileceğini söyledi. Davutoğlu ise, “Rum tarafı 2004’te Annan Planı’nı kabul etseydi, Kıbrıs birleşmiş ve AB içinde olacaktı” diye yanıt verdi.
Her iki politikacı da genel olarak, anlaşmazlıklar olsa bile sürekli iletişim ve diyaloğa duyulan ihtiyacı dile getirdi. İkili ilişkilerin karmaşıklığını ve tarihini kabul ederek, milliyetçi çıkışlardan ve aşırı pozisyonlardan kaçınmanın yanı sıra uluslararası kurallara bağlı kalmanın önemini vurguladılar.