Sibel Mustafaoğlu: “Azınlıktan Bir Kadın Parlamentoya Girerek Tarih Yazmalıdır”
"PASOK Partisi benim siyaseten uzun yıllar içinde olduğum bir partidir. Yeni Demokrasi Partisi ile asla karşılaştırılamaz. Sağ partilerin ne olduğunu bu azınlık insanı 1967 yılından beri çok iyi biliyor."
Rodop PASOK milletvekili adayı Sibel Mustafaoğlu, GÜNDEM’in sorularını yanıtladı. Seçim öncesi gazetemize konuşan Mustafaoğlu, Batı Trakya Türk Azınlığının sorunlarıyla ilgili sorulara cevap verdi.
Milletvekili adayı Sibel Mustafaoğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar.
GÜNDEM: 21 Mayıs seçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce sonuç ne olur? Hükümet kurulabilir mi?
Sibel MUSTAFAOĞLU: Ülkemiz Yunanistan’da halk 21 Mayıs tarihinde sandık başına giderek önümüzdeki dört yıl boyunca gidişatı belirleyecek. Bana göre bu dört yıl hem ülkemiz açısından hem de özellikle Azınlığımız açısından büyük önem arzetmektedir. Benim öncelikli olarak değerlendirmem bu yöndedir. Gelelim hükümet kurulmasına. Görünen o ki hükümeti kuracak olan siyasi partinin ilk turda çoğunluğu sağlayarak tek başına iktidar olamayacağı yönündedir. Bu sadece benim görüşüm değil, Atina’daki siyasi partilerin kurmayları da, basın da bu yönde görüş belirtiyor. Dolayısıyla 21 Mayıs tarihinde yapılacak seçimler ülke açısından olduğu kadar azınlığımız açısından da büyük önem arzetmektedir. Herkes ülke istikrarından bahsediyor, doğrudur ancak benim azınlığın ekonomik istikrarının da gözardı edilemeyeceği yönünde sabit ve net bir görüşüm var.
GÜNDEM: Azınlık haklarıyla ilgili “kanayan yara” diye niteleyeceğiniz hangi başlıklar vardır? Çözüm önerileriniz nedir? Bunların çözülmesi konusunda umudunuz var mı?
“Sadece kanayan yara değil, kangren olmuş ve çözüm bekleyen azınlık sorunları var”
Sibel MUSTAFAOĞLU: Sizin söyleminize göre evet sadece kanayan yara değil, kangren olmuş ve çözüm bekleyen azınlık sorunları var. Bu sorunların var olduğunu kimse görmezlikten gelemez. Ben PASOK Partisinden milletvekili adayı olmazdan önce parti başkanımız sayın Andrulakis ile defalarca görüştüm. Bana kendisi, PASOK partisine Yunanistan genelinde olduğu gibi Avrupa vizyonunda da bir yenilik getirmek gibi bir niyetinin olduğunu akatardı. Bu vizyonun içinde tabii ki Yunanistan’ın bir parçası olan azınlığı da katarak parti olarak geçmişte Azınlığa özellikle sağ partilerden daha yakın olan PASOK Partisi olduğunu söyledi. Bunu Andreas Papandreu döneminde de, Yorgo Papandreu döneminde de azınlığın açıkça gördüğünü ileri sürdü. Ben de kendisine azınlığın yıllardan beri çözülmeyen sorunlarının var olduğunu, bunları kendisinin de bildiğini söyledim. Tabii ki Müftülük sorunu ve Vakıflar sorunu, en önemlisi de Azınlığın eğitim sorunu kanayan yara diyebilirim. “Umudum var mı?” sorusuna şunu açık ve net söylemek istiyorum. Ülkemiz Yunanistan üzerine düşeni yapar ve bu sorunların çözümüne yönelik bir adım atmaya karar verdiğini gösterirse tabii ki pratikte çözülmeyecek sorun yoktur. Ben gelecekten ümitliyim.
GÜNDEM: Seçim kampanyası çerçevesinde şehir ve kırsalda yaptığınız ziyaretlerde öne çıkan sorunlar nedir? Bu sorunların çözümü için nasıl bir çalışma yürüteceksiniz?
“Gençlerin Batı Trakya’yı terk etmelerine de gönlüm razı değil”
Sibel MUSTAFAOĞLU: Bana şu an en çok canımı yakan ve beni derinden düşündüren soruyu yönelttiniz. Kırsalda yaşayan Azınlık insanını köy köy kapı kapı dolaşıyorum. İnanır mısınız herkesin ortak derdi bugünü nasıl toparlarız, yarını nasıl getiririz. Ekonomik sorun her çaldığım kapıda karşıma çıkıyor. Bunu çok net söyleyebilirim. Böyle bir durumun hakim olduğu ortamda biz kapıları çalıyoruz, insanlardan oy istiyoruz. Aslında oy isterken hakim olan bu duruma dur demek için, bir nebze olsun onların sesini soluğunu, durumunu merkezi Atina yönetimine aktarmak için onlara yardımcı olacağımızı söylüyoruz. Bunun da gerçekleşmesi için Azınlık insanı sandıkta Atina’ya kendinden olanı, kendi insanını göndermelidir. Kendisini en iyi anlayayacak olan muhakkak kendi dilinden, dininden olan biridir. Ben bunun değişmez bir kural olduğuna inananlardanım. Biz bize daha iyi derdimizi açık anlatabiliriz. Örneğin çaldığım kapılarda karşıma bayanlar çıkıyor. Evi eviren çeviren yıkayan paklayan kadınlarımız. Ben de onlardan biriyim ve onları çok iyi anlayabiliyorum. Tek omuzla duvara çıkılamayacağını iyi biliyorum. Aile demek, zorda bir arada mücadele edebilmek. Bu özellikle aile ekonomisinde böyledir. Azınlığımızın aile ekonomisi son yıllarda büyük ölçüde darbeler aldı. Ekonomik sıkıntılar aileleri parçaladı. Gençlerimiz aldıkları diplomaları duvara asıyor, diploma ona bakıyor o da diplomaya bakıyor; benim bunu kabul etmem mümkün değil. Gençlerin Batı Trakya’yı terk etmelerine de gönlüm razı değil. Dolayısıyla ve tek kelimeyle sistemin milletvekili değil, Azınlık toplumunun milletvekili olarak Atina’da mücadele sert bir biçimde verilmediği sürece her geçen daha iyi, her gelecek gün de daha kötü olacak. Biz ve özellikle de ben artık buna son vermek istiyorum. Yunanistan’ın taşra bölgesi olan başka bölgelere kalkınma var da, Avrupa’nın en geri kalmış bölgesi olan bizim bölgemize yok mu? Var! Onu da istemek, koparmak önemli. Ben bunu yapacağımın sözünü veriyorum.
GÜNDEM: Sizce Batı Trakya Türk Azınlığı seçmeninin kendisini mecliste temsil edecek milletvekilinden beklentisi nedir? Bir azınlık milletvekilinin öncelikleri neler olmalı size göre?
“Azınlık sessiz sedasız duran, Atina’da zamanı sadece A-4 kağıdı ile soru önergeleriyle geçiren bir milletvekilini istemiyor”
Sibel MUSTAFAOĞLU: Azınlık sessiz sedasız duran, Atina’da zamanı sadece A-4 kağıdı ile soru önergeleriyle geçiren bir milletvekilini istemiyor. Tabii ki prosedür gereği bunlar da yapılmalıdır. Ancak artık herkes içi boş vaatlere, yalanlara, kandırmacalara ve içi boş ümitlere inanmıyor. Neden inanmıyor? Çünkü Atina’ya gidenler bölgeye eli boş dönüyor. Bir bakmışsınız bir zarar ziyan parası verilecek bunu sanki kendileri verdirmiş gibi bir hava estiriyorlar, sahipleniyorlar. Zaten bu zarar ziyan parası, çiftçinin ektiği ürünü sigortalaması sonucu veriliyor. Bunu sanki bir nimet, bir yardım olarak göstermek insanları aldatmadan öte değildir. Ne demek tarım sigortası tazminatı vermeyecekmiş! Böyle birşey olamaz.Yani illa bunu bir milletvekili mi sahiplenmeli. Yanlış bir uygulama. Sizin de vurguladığınız üzere parlamentodaki kürsüde her alanda eğer var ise eşitsizliğin var olduğunu açıkça haykırabilmelidir. Azınlık insanı işte o zaman kendisini temsil edecek milletvekilini parlamentoya gönderdiğinden emin olacaktır. Milletvekilinin öncelikleri halkının var olan sorunlarını ait olduğu adrese yani makama, kuruma belgeleriyle aktarmasıdır, çözümü için kapıları aşındırmasıdır. Bir gitti olmadı, iki gitti oldurmak zorundadır. Pes etmek bana göre değil.
GÜNDEM: Türk Azınlık seçmeninin oyunun, azınlık milletvekili adaylarına gitmesinin önemi ne? Azınlık insanı oyunu azınlık mensubu adaylara vermeli mi? Bu konuda azınlık seçmenine ne söylemek istersiniz?
“Azınlık insanı kendi insanına oy vermelidir”
Sibel MUSTAFAOĞLU: Tabii ki tartışmasız azınlık insanı öncelikli olarak oyunu kendi insanına vermelidir. Bunu ayrımcılık veya ırkçılık düşüncesiyle asla söylemiyorum. Biz bu bölgede Müslümanlar olarak Hristiyan komşularımızla birlikte yaşadık, yaşıyoruz ve ömrümüz varsa biz ve evlatlarımız, torunlarımız gelecekte de yaşamaya devam edeceğiz. Taban temel sağlam olmalı. Bu nasıl sağlanır? Kendi insanınla oturup neler yapılabilir, neleri yaparsak iyi olur, neleri yapmazsak kötü olur. Öncelikle aynı kültürün inanları olduğumuz için biz kendi kendimizi her alanda bulabiliriz, birlikte daha iyi anlaşabiliriz sorunların çözümine yönelik. Bir Hristyan milletvekili nasıl bir kilisenin, bir manastırın veya bir STK’nın sorunlarını biliyor ve ele alıyorsa biz de bize ait olan camimizin, mescidimizin, okulumuzun ve STK’larımızın sorunlarını, örf ve adetlerimize, dinimizin bize emrettiği şekilde ele alabilir, gerekli mercilere doğru şekilde ve ihtiyaçları olduğu gibi aktarmak imkanımız daha güçlü ve doğru olur. Onun için azınlık insanı kendi insanına oy vermelidir. Onun için önemlidir. Kendisini bu yukarıda saydığım hassasiyetlerden dolayı kendi adayı temsil etmelidir. Irkçı değilim, ayrıştırmacı değilim. Asla olmadım, olmam. Ama azınlık insanından bu zorlu yolda birlikte yürüyebilmek üzere oy istiyorum. Onları en yüksek düzeyde temsil edeceğimden asla bir an bile şüpheye düşmeşinler. Azınlıktan bir kadın parlamentoya girerek tarih yazmalıdır. Buna toplumumuz layıktır diye düşünüyorum. Beni desteklesinler.
GÜNDEM: Azınlığa dönük göç sorununu durdurabilecek ve istihdam sağlayıcı projeleriniz nelerdir?
“Herkes yaptığı işte birleşerek bir kooperatif, bir çok ortaklı şirket kurabilir ve ürettiği ürünü pazarlayabilir”
Sibel MUSTAFAOĞLU: Ben özellikle tarım alanında kooperatiflerin sağlıklı olarak çoğalması, tarım alanında üretim, paketleme ve satış yöntemine inanan biriyim. Neden bu yönüm ağırlıklı bilir misiniz? Ben Almanya’da yaşadım, orada eğitim aldım. Orada gördüm ki bir Alman marketine değil, var olan yabancı ülkelerden gelen ve zamanla iş hayatına atılan ve marketler açan İspanyol, İtalyan, o dönem Yugoslavya ve Türkiye’den gelenlerin açtığı marketlere alışverişe gidiyorduk. Raflarda gördüğüm ve satın aldığımız ürünlerin üzerinde şu ülkenin veya bu ülkenin tarım kooperatifi ürünü olduğunu görüyordum. Bunu unutmuyorum. Bu da demek oluyor ki herkes yaptığı işte birleşerek bir kooperatif, bir çok ortaklı şirket kurabilir ve ürettiği ürünü pazarlayabilir. Kaldı ki artık günümüzde bu çok daha kolay oldu. Dünya piyasası herkesin evinde ve elinde. Yeter ki bunu iyi yönde ve doğru kullanalım. Bu sizin sorunuza cevaben şu demek oluyor; üretim, ürünü çalışarak paketleme ve sonra da pazarlama. Bu iş ve istihdamı berberinde getiriyor. Bölgemizde bunu uygularsak bir nebze olsun genç ailelerin göç etmesinin önüne geçebiliriz. Ama ortaklıklar ve başa gelecek olan insanlar işin ehli, işin uzmanı olan ve toplumunu ileriye götürecek insanlara emanet edilmelidir.
GÜNDEM: Sizce son yıllarda azınlık aleyhine uygulamaya koyulan en önemli yasa nedir? Ne gibi olumsuz sonuçlar doğurdu?
“Bu 240 İmam Yasası’nı önerenler ve uygulanmasını isteyenler hala insan içinde nasıl geziyor gerçekten merak ediyorum”
Sibel MUSTAFAOĞLU: Tartışmasız olarak azınlığın dini serbestliğine vurulan darbenin mimarı ve hazırlayıcılarıyla birlikte meşhur 240 İmam Yasası’dır. Merak ediyorum, bunu neyin karşılığında ve ne için yaptılar, bunu kim neden istedi ve şu an rahat uyuyabiliyorlar mı? Camilerimizde bir ayrımcılık oldu. Halkımızı birbirine düşürdü. Hiç hoş olmadı. Oysa biz azınlık insanı olarak hiç birimiz fazlalık değiliz. Herkes birbirine lazım. Toplumdan bahsediyorum. İşbirlikçilerinden değil. Siyasette maddiyatın, şan şöhretin gözünü kararttığı insanlardan bahsetmiyorum. Ama gerçekler er veya geç su yüzüne çıkarmış. Bu 240 İmam Yasası’nı önerenler ve uygulanmasını isteyenler hala insan içinde nasıl geziyor gerçekten merak ediyorum.
GÜNDEM: Azınlık milletvekilleri bağlı oldukları parti disiplininden pek kopamıyorlar. Siz kendinizi bu konuda ne kadar bağımsız hissediyorsunuz? Partim ne derse desin önceliğim azınlıktır diyebilecek misiniz?
“Partim ne derse evet diye bir şey yok. Partime azınlığın sorunlarını aktarmam gerekir ki çözümü için partim bana evet desin”
Sibel MUSTAFAOĞLU: Siz de söylüyorsunuz; parti disiplini. Evet her partinin tüzüğü ve işleyişi gereği uygulamaları vardır. Yetkili organları vardır ve bunun takibatını yaparlar. PASOK Partisi benim siyaseten uzun yıllar içinde olduğum bir partidir. Yeni Demokrasi Partisi ile asla karşılaştırılamaz. Sağ partilerin ne olduğunu bu azınlık insanı 1967 yılından beri çok iyi biliyor. Polis devlet partisi, zengini koruyan parti, yandaş sanayiciyi kayıran parti olduğunu herkes biliyor. Özellikle azınlık olarak biz Hristiyan komşularımızdan daha iyi biliyoruz. 1981 yılında Andreas Papandreu ile PASOK Partisi iktidara gelinceye kadar çok aşamalardan geçtik. Sosyal demokrasi, Yunanistan’a PASOK Partisi ile yerleşti. Zaman içinde bazı farklılıklar olabilir, bu siyasetin fıtratında var. Ama temel değerler, sosyal değerler asla değişmedi ve değişmez. Değişirse o zaman bunun adına sosyal demokrasi demek doğru olmaz. Ben başkanım Andrulakis’e güveniyorum. Vizyonu açık bir insan, gençliğin ve geleceğin ne istediğini bilen bir vizyona sahip. Parti kurmayları da aynı. Dolayısıyla PASOK Partisinde herkes her fikri söylemekte bağımsızdır. Partim ne derse evet diye bir şey yok. Partime azınlığın sorunlarını aktarmam gerekir ki çözümü için partim bana evet desin. Aksi halde başarı olmaz, bağımsızlık olmaz, istediğini söyleyemezsin, dile getiremezsin. Ben bu konuda rahatım. Bugüne kadar söyleyemeyenler düşünsün. Ben bakınız şu an dahi sizlere söylüyorum. Bunu partimden gizli yapmıyorum. Benim siyaset yaptığım partinin adı şu an PASOK. PASOK partisinde de ufku dar ne başkan var ne de böyle bir zihniyet. Herkes bu ülkenin ve insanlarına yararı olacak her şeyi açıkça söyleyebiliyor. Ben de şu an bunu rahatlıkla söylebildiğim gibi bundan sonra da söyleyebileceğimden kimsenin şüphesi olmasın.