Batı TrakyaBatı Trakya HaberEditörün Yazıları

“Alevi Kardeşlerimizle Oyun Oynamayın! Altında Kalırsınız! Sonra Da Çok Yalvarırsınız”

Yunan devleti belki bazı kişilere bazı şahsi menfaatlerini şimdilik karşılamaları açısından yaklaşabilir ve yaklaşmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki, işi de bitince şöyle derler ve uygularlar; “bu kendi toplumunu sattı, gün gelir bizi de satar, çekin ipini” der ve neye uğradığınızı anlayamazsınız.

Gazeteci Stavros Cimas imzasıyla, Kathimerini gazetesinde önemli bir makale kaleme almış. Bu makalenin başlığından da anlaşılacağı gibi “Trakya Bektaşileri: Nihayet kaybolmaktan kurtulacağız” edasıyla okuyuculara servis edilmiş.

Anlaşılan o ki, tarih boyunca Batı Trakya’da birlikte yaşadığımız Alevi kardeşlerimizle son yıllarda bazı anlaşmazlıkları Atina koridorları iyi değerlendirmektedir. Ancak Batı Trakya’da şu çok iyi bilinmelidir ki devlet işi olana kadar işine geleni alır, kullanır ve acımasızca bir kenara atar! Bunu kesin yapar.

Bunun örneklerini ve sonradan hüngür hüngür ağlayanları ve tekrardan Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın birlik ve beraberliğine tekrardan katılmak isteyenleri çok gördük. İnanın bunu birçok alanda gördük!

Örnekler vermemiz gerekirse, tayinli “işbirlikçi” müftülerden din görevlisine, öğretmeninden dernek yöneticilerine, yerel yöneticilerden milletvekiline kadar pek çok bizim insanımız dediğimiz, iyi veya kötü gününde yanında olduğumuz ve bağrımıza bastığımız, azınlığımızın bölünmezliğini oluşturan bazı kişilerin “Yunan devleti tarafından “son kullanma” tarihi sona erdirildiğinde, zaman çizelgesinde yaptıkları hatalarını anladıktan sonra ve kendisine vaad edilenlerin kesilmesinden sonra nasıl da düştüklerini, yalnız kaldıklarını gördük. Ama biz onları asla dışlamadık. Onlar kendi utançlarından kendilerini dışladılar.

Tüm bunları neden yazıyoruz? Evet, biz Batı Trakya’da bir avuç azınlık insanı olarak birlikteliğimizi korumak zorundayız. Şahsi menfaatler bir yana konularak toplumun geleceğini kısacası torunlarımızı düşünmek zorundayız. Bunun başka yolu yok. Yunan devleti belki bazı kişilere bazı şahsi menfaatlerini şimdilik karşılamaları açısından yaklaşabilir ve yaklaşmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki, işi de bitince şöyle derler ve uygularlar; “bu kendi toplumunu sattı, gün gelir bizi de satar, çekin ipini” der ve neye uğradığınızı anlayamazsınız. Dedik ya çok gördük.

Entrikalar ve oyunların ayak izleri

Son günlerde, Rodoplarımızın ortasında, kenarında köşesinde asırlarca birlikte yaşadığımız Alevi kardeşlerimiz üzerinde Yunan devletinin oynadığı entrikaların, oyunların olduğunu, ayak izlerini görüyoruz. Birilerinin yine “kullanılıldığı”  düşüncesi ortaya çıktı. Aman dikkatli olalım! Birilerinin geçici bir dönem saltanat sürmesi için kendimizin, evlatlarımızın ve torunlarımızın geleceğini tehlikeye atmayalım. Birilerinin hırsına alet olmayalım. Arkalarına takılıp Azınlığımıza karşı “bayrak açanların” oyununa gelmeyelim. Bunun sonu felaketle bitecektir. Bunu göreceksiniz, oyuna gelmeyin! Devlet bu insanları bugün kullanıyor, ama yarın işi bitince bir kenara atacak bunu siz de göreceksiniz.

Devlet Azınlık içinde bunu yaparken, Atina’nın o meşhur Kolonaki gazetecilerini ve “silahşör-tetikçi” kalemlerini de devreye sokuyor. Son günlerde bir Alevi-Bektaşi haberleri moda oldu ve köşe yazarlarının kaleme aldığı yazılar havalarda uçuşuyor. Bu da bize şunu hatırlatıyor; “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” sorusunu ortaya çıkardı.

İşte bizler de BİRLİK Gazetesi olarak bu başlık üzerinden sizleri Kolonaki gazetecilerinin attığı başlıklarla ve kaleme aldıkları makale ile baş başa bırakıyoruz.

Buyurun Azınlığın “cenaze namazını” kıldırmak isteyen güçlerin yazdıklarına söylediklerine!

Bakın neler yazmışlar.

“Trakya (Batı) Bektaşileri: Nihayet Kaybolmaktan Kurtulacağız”

Bektâşî-Alevi cemaatinin özel hukuk tüzel kişiliği olarak tanınmasından duyulan memnuniyet.

Trakya’daki (Batı) 3.500 Alevi-Bektaşi’nin başkanı olan Karahüseyin, cemaatlerinin devlet tarafından tanınması için sekiz yıl önce başvuruda bulunduklarını belirtiyor. Yasaya göre, “Trakya (Batı) Müslüman Alevi-Bektaşi Vakıfları Yönetim Komitesi” adı altında kamu yararına çalışan, kar amacı gütmeyen, devlete bağlı olmayan bir özel hukuk tüzel kişiliği kurulacak. Bu komite, Eğitim, Din İşleri ve Spor Bakanı tarafından denetlenecek.

Açıklamaya göre, “tüzel kişiliğin temel misyonu, vakıfları yönetmek ve adanmış binaları, arazileri, çiftlikleri ve genel olarak her türlü kentsel, kırsal ve ormanlık mülkü, taşınabilir varlıkları ve gelirleri idare etmektir. Ayrıca ibadethaneleri ve öğrencilerinin eğitimini ilgilendiren konular da düzenlenmektedir.”

Gerçekte, dağlık Evros (Meriç) ve Rodopi (Rodop) bölgelerinde uzun süredir var olan, ancak çoğu kişi tarafından bilinmeyen bu kozmopolit Müslümanlar, Bektâşî-Aleviler, tüm haklarıyla ayrı bir dini cemaat olarak tanınmış oluyor.

Yasa tasarısı Mecliste

Yasa tasarısının önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi ve oylanması planlanıyor.

Yasa, Bektâşî-Alevilerin günlük yaşamında ne gibi değişiklikler getirecek?

Karahüseyin, “Çok şey,” diyor. “Öncelikle resmi olarak bir dini cemaat olarak tanınacağız ve ibadethanelerimiz olan cemevlerimiz yasallaşacak. Yakın zamana kadar evlerde ibadet ediyorduk, ancak bu böyle devam edemezdi. Bazı salonlar inşa ettik, ancak bunlar Sünni camileri gibi yasal olarak güvence altında değildi. Ayrıca törenler de değişecek. Nikahlar Sünni müftü veya imam tarafından yapılıyordu, cenazeler de öyle. Ancak yeni yasayla bunlar bizim din görevlilerimiz olan dedeler tarafından yapılacak. Ve daha birçok şey…”

Tarihi Rusa’daki (Ruşanlar) tekke-manastırı referans noktası olarak kabul eden Bektâşî-Aleviler, Evros (Meriç) ve Rodopi’deki (Rodop) yaklaşık on beş köyde yaşıyor. Bunların dördü veya beşi yoğun nüfusa sahipken, diğerlerinde Sünni Müslümanlarla karışık olarak bulunuyorlar.

“Şimdiye kadar, bir çiftin evlenmesi için müftüye veya imama gitmesi gerekiyordu, oysa biz Sünni değiliz”

Sünni Müslümanlarla ilişkileri hakkındaki sorumuza, Alevi-Bektaşi başkanı temkinli yaklaşıyor: “Eh, fena değil,” diyor ve ekliyor: “Büyük dini farklılıklarımız var. En basitini söyleyeyim: Sünniler kadınlarla birlikte ibadet etmezken, biz birlikte ibadet ederiz. Sünnilikte bir kadının bir erkekle tokalaşması yasaktır. Bizde bu geçerli değil, kadın erkekle eşittir.”

Dimokritos Üniversitesi Trakya (Batı) Azınlık ve Kültürlerarası Eğitim Bölümü Profesörü Giorgos Mavromatis, bölgedeki Alevi-Bektaşiler konusunu en az otuz yıldır araştırıyor. “Bektaşilik ve Alevilik, Sünni ve Şii İslam arasında yer alır. Şii İslam’ın liberal kanadını oluşturur ve aynı madalyonun iki yüzüdür. Bektaşilik, konunun bilginlere özgü yaklaşımıdır ve Alevilik ise halk İslam’ıdır.”

Mavromatis’in belirttiği gibi, tarihsel olarak Alevi-Bektaşiler, Sünnilerin gölgesinde ve kenarında yaşamışlardır. Sünniler onlara kibirli bir şekilde ve küçümseyerek davranmış, hatta bazen zulmetmişlerdir. “Aleviler, Aleviliğin merkezi olan Türkiye’de her zaman ezilenler olmuştur. Bugün Türkiye’de sayıları 20.000.000 civarındadır. Onları kirli, sapkın ve ayinlerde ahlaksızlık yapanlar olarak görüyorlardı ve onlara bir dizi olumsuz özellik yüklüyorlardı.”

Bektaşiler, yani entelektüel kesim, yönetimle her zaman ilişkiler kurmuştur. “Yeniçerilerin Bektaşi olduğunu ve Bektaşi babaların (din adamları) elit ve yönetimle iç içe olduğunu düşünün. 1929’da Kemal Atatürk, iktidar merkezleri olarak gördüğü tüm tarikatları, aralarında Alevilerin de bulunduğu bu tarikatları kaldırdı. Türkiye’deki yüzlerce tekkeyi, yani manastırları kapattı. Zulümden, başta Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Kosova olmak üzere Batı Balkanlar’daki bazı tekkeler kurtuldu. Türkiye, Alevi konularında sadece kendisinin söz sahibi olabileceğini düşünüyor, çünkü orası dünya merkezidir. Arnavutluk Başbakanı Rama’nın Tiran’da bir devlet kurma girişimine tepki göstermesinin nedenlerinden biri de budur. Ancak şu ana kadar Trakya’daki (Batı) Sünni cemaat, Alevi-Bektaşilerin bu yükselişine tepki göstermedi. Alevi-Bektaşiler bugün Arnavutluk, Bulgaristan, Kuzey Makedonya, az sayıda Kosova ve Bosna’da bulunmaktadır,” diye belirtiyor profesör.

Manevi bir denge unsuru

Kavala’daki MOHA araştırma merkezi çalışanı Evanggelos Areteos, “K” gazetesine konuşarak ek bir boyut daha sundu. “Bektâşî-Aleviler, İslami kökten dinciliğe ve radikalizme karşı güçlü bir manevi denge unsuru oluşturuyorlar. Gelenekleri, derin bir mistisizme sahip ve aydınlanmış bir İslam’ı tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor. Bu nedenle Bektâşî-Aleviler, modernitenin doğal muhatapları olarak kabul ediliyorlar.”

“Almanya ve Fransa gibi göç ettikleri Avrupa ülkelerinde bile dini inançlarını korumaları, hem dayanıklılıklarının hem de inançlarının özünü ve geleneklerini kaybetmeden Avrupa ortamına uyum sağlama yeteneklerinin bir göstergesidir. Hükümetin bu kararı sadece bir yükseliş değil, aynı zamanda tarihi bir iade-i itibardır. Trakya’daki (Batı) Bektâşî-Aleviler, Bulgaristan sınırına yakın Rodopi (Rodop) ve Evros’ta (Meriç) yaklaşık 10 köyde yüzyıllardır yaşayan bir azınlık içindeki azınlıktır. Sayısal olarak küçük bir grup olmalarına rağmen, manevi geleneklerinin derin kökleri ve geniş bir sembolizmi vardır.”

Haberin devamını oku

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu